Başbakan Erdoğan hem çok sevilen, hem de kendisine çok öfke duyulan bir lider. 30 Mart yerel seçimlerinin ana teması ve psikolojisi bizatihi Erdoğan’ın kendisiydi. Erdoğan bu dönemde lehte ve aleyhte çok tartışıldı. Hem sevginin hem de nefretin nesnesi haline getirildi. Bu hal cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde üç beş kat daha artacak. Bizi daha büyük bir “Erdoğan tartışması” bekliyor. Bu tartışmaya katılmayı düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bir seri Erdoğan yazısı yazmayı planlıyorum. Bu ilk yazı.
Bu yazı Erdoğan’a yönelik ilgi ve sevginin anlamı üzerine olacak. Öncelikle şunu söyleyeyim: Erdoğan karşıtları büyük bir yanılgı içinde. Yanılgıları şu: Erdoğan’ı seven ve destekleyenleri pasif ve edilgen varsayıyorlar. Bu kişilerin Erdoğan’a ilgisinin sahiciliğini, köklü nedenselliğini ve psikolojisini anlayamıyorlar. Anlamayanlar sadece Ak Parti mitingine gidenlere “cv’siz kişiler” diyenler değil. Sosyalist veya liberal sol kökenli akademisyenler de anlamıyor.
Dindarlar ve Erdoğan
Erdoğan’ı sevenler veya oy verenleryekpare değil. Erdoğan %45-50 aralığından oy alabilen bir lider. Türkiye’nin her tarafından oy alabiliyor. Bu sebeple Erdoğan’a oy verenleri tek bir sıfat altında toplamak mümkün gözükmüyor. Farklı toplumsal gruplarfarklı nedenlerle Erdoğan’a oy veriyor. Kimileri için Erdoğan ekonomik büyüme ve istikrarı sağlayan adam. Bu kişiler Erdoğan’a ev almasına, iş bulmasına, birikim yapmasına imkan sağlamasından dolayı oy veriyorlar. Kimileri için Erdoğan’ın başat özelliği, hizmet ve icraat yapan adam olması. Bu kişiler için Erdoğan yol, hastane, okul ve havaalanı yapan adam demek. Kimileri için ise Erdoğan başörtüsü yasağını bitiren adam demek. Yasaklarla geçen bir 50 yılın sonunda kavuşulan özgürlük demek. Kimileri için ise Kürt sorununa çözüm bulma cesaretine sahip, en azından çatışmayı, kanı ve çatışmayı durduran yegane adam demek. Erdoğan’ı Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayan ve sağlayabilecek en önemli aktör olduğunu düşündükleri için de oy veren kimseler de var. Bu kesimi askeri vesayetin etkisinin azaltılmasını, reform çabalarını, azınlık haklarının arttırılmasını Erdoğan’la ilişkilendiriyor. Bazıları içinse Erdoğan Türkiye’nin uluslararası alanda yeniden aktör olması demek. Erdoğan’ın dış politikasının artısı da olsa, eksisi de olsa, önemli olan özgüvenli ve oyun kurmaya çalışan bir politikası olması. Bir çok insan için ise tüm bunların hepsinin veya birçoğunun aynı anda önemi var. Bu hale Erdoğan’ın karizmatik bireysel özelliklerine de duyulan beğeni ve onaylama eklenince ortaya “Erdoğan sevgisi” dediğimiz hal çıkıyor. Bu sevgi kişileri, Kazlıçeşme benzeri mitinglere, sandık başında Erdoğan’a oy vermeye götürüyor.
İşte sosyalist ve liberal sol kitlelerin Erdoğan’a bağlılığının arkasındaki bu düşünsel ve duygusal arka planı anlayamıyor. Yani ortada kitle iletişim imkanları ile yönlendirilen, meydanlara taşınan pasif ve aktörlüğü zayıf kişilerden ziyade seçen, seçmesinin gerekçeleri olan, bu gerekçelerinde ısrar eden, düşüncelerine duyguyu da katıp sevgiye dönüştüren, sonrasında da eyleme dönüştüren, yani mitinge ve oy vermeye giden insanlar var.
Dindar / muhafazakar toplumsal kesim Türkiye’nin en büyük ve tarihsel toplumsal kesimi. Bu toprakların 1000 yıllık ana damarından geliyor. Son 90 yılın son bir kaç yılında ilk defa iktidar olabilme şansını yakaladılar. İktidarda tutunabilmek için mücadele içindeler. Temel psikolojileri şu şekilde: “Erdoğan’la birlikte ilk defa ezilmekten kurtulduk. Erdoğan’ı devirirlerse, bizi yeniden ezerler”. Bu kesimin kolektif toplumsal hafızasında çok sayıda travmatik anı var. Dini yaşantı ve sembollerin baskı altına alınmasından, Menderes’in asılmasından, başörtüsü yasağından, 28 Şubat’ın baskılarına kadar bir dizi anı. Ayrıca bu toplumsal kesim, hem CHP’den hem de Ulusalcılardan korkuyor. Bunların iktidarı ele geçirdiğinde, dininin, çocuğunun eğitiminin, ticaretinin baskı altına alınacağından korkuyor. Bu sebeple de, seçimi oldukça önemsiyorlar. 90 yıl sonunda kısmen elde ettikleri iktidarın elden gidebileceğine dair endişeleri var.
Dindar ve muhafazakar kesim açısından Erdoğan’ın öneminin dört nedeni var. Birincisi, Kemalist vesayetin zayıflatılarak, sistemi kontrol eden ana güç olmaktan çıkarılması sürecine öncülük etmesi. İkincisi, bu toprakların 1000 yıllık ana damarını oluşturan dindar ve muhafazakar kesimin iktidarına liderlik etmesi. Üçüncüsü de Türkiye’yi uluslararası alanda yeniden aktör haline getirmesi. Son olarak da Erdoğan’ın bireysel olarak; dindar, ideal sahibi, mücadeleci ve yerli olmasına yönelik inanç.
Erdoğan, dindar ve muhafazakar kesimin imgeleminde bir çok resimde var oluyor. Davos’ta “one minute” deyişi, Mısır’da öldürülen genç Esma için ağlayışı, annesinin cenazesindeki göz yaşları, annesinin ardından camide Kur’an okuması. Bu zihinsel resimler Erdoğan’la dindar muhafazakar kesim arasında “biz” duygularını köklü bir şekilde oluşturuyor. Bu zihinsel imgeler, Erdoğan’ın siyasal kabulünün üzerine harç vazifesi görerek, duygusal bağların oluşmasını sağlıyor.
Yüzde 50 ne istiyor?
Dindar ve muhafazakar elit ise, Erdoğan’ın toplumda yüzde 50 oranda sosyolojik karşılığı olduğunu biliyor. Bu Türkiye siyasetinde başka bir kişide olmayan bir karşılık. Bu gerçeklik İktidar mücadelesinde Erdoğan’ın yerini kaçınılmaz kılıyor. Erdoğan’ı devirmeye yönelik her hamle dindar ve muhafazakar kesimin elitlerinde, “siyasetteki en önemli oyuncumuzu sakatlayıp oyundan atmak istiyorlar” düşüncesine neden olup, Erdoğan’a sahiplenme refleksine dönüşüyor. “Erdoğan’ı yedirmeyiz hareketi” bu bağlamda ortaya çıktı. Gezi olayları sonrası Kazlıçeşme mitingine 400.000 insan gelmesinin hazırlığı yapılmışken, milyonun üzerinde insan gelmesi bu ruh halinin tezahürü. Normalde parti mitinglerine gitme alışkanlığı olmayan kişilerin, Erdoğan’ın siyasal varoluşuna yönelik bir tehdit hissettiklerinde, meydanlara akmasının psikolojisi Erdoğan’ı sahiplenme ile ilişkili. Üstelik Erdoğan’ın siyasal varlığına yönelik sahiplenme sadece Türkiye içinde değil, İslam dünyasında da var. 30 Mart seçimleri sonrasında Gazze’den, Saraybosna’ya seçim kutlamalarının yapılması da bu psikolojinin sonucu. Sonuç olarak, Erdoğan’ı seven ve destekleyenler pasif, edilgen, niteliksiz, kitle iletişim araçları ile yönlendirilen kişiler değil. Bu kişilerin Erdoğan’a ilgisi sahici ve köklü nedenselliklere dayanıyor. Erdoğan sevgisinin arkasında, hem sahici bir sosyoloji, hem de sahici bir psikoloji var.
[Star Açık Görüş, 13 Nisan 2014]