Çarşamba günü SETA'nın yıllık konferansı için Washington DC'de Türk-Amerikan ilişkilerini ve bölgeyi konuştuk. Hemen söyleyeyim: Amerika'daki Türkiye tartışmaları eskisi kadar canlı değil. Eskiden bu şehirdeki Türkiye uzmanları, Türkiye'nin gidişatını kendileri şekillendiriyormuş havası içindeydi. Okyanus ötesinden çoğu zaman kendi ideolojik gündemleriyle hareket ederek aslında yüzeysel bildikleri Türkiye konusunda ABD yönetimini etkilemeye çalışırlardı. Sathi Türkiye okumalarıyla DC'de köşe kapanlar oldu, hâlâ da var. Fakat artık bu ekibi yönetimden kimse pek ciddiye almıyor. Zira bu ekip bir taraftan Türkiye'nin gelişimine "Fransız" kalırken; diğer taraftan da Türkiye'deki yönetici elitlerle imtiyazlı ilişkilerini de kaybettiler. Doğal olarak ABD yönetimi, Türkiye'yi anlamak için bu ekibi dinlemez oldu.
Yaklaşan seçimler konusunda Türkiye'yi yakından takip eden Washington DC'li uzmanlar AK Parti'nin bir seçimi daha kazanacağına inanıyor. Meşhur (!) tabirle "Washington'dan bakınca AK Parti'nin yine tek başına iktidar olacağı görünüyor.” Yukarıda anlattığım tip bazı uzmanlar hâlâ tarihi geri sardırmaya çalışıyor. "Acaba koalisyon olur mu?" hüsnükuruntuları peşindeler. Dahası 28 Şubat planlayıcılarından Alan Makovsky gibi tipler eski alışkanlık gereği olacak hâlâ "ordunun kırmızı çizgilerini" sorabiliyorlar.
Artık DC'de Türkiye'yi konuşurken bölgeyi de özel bir başlık altında konuşmak gerekiyor. Çünkü genel kanı Türkiye'nin bölgesel gelişmelerde önemli bir aktör konumuna geldiği yönünde. Bölgede Türkiye gibi aktörleri hesaba katmadan atılacak adımlar genelde stratejik yanlışlarla bitiyor. IŞİD'e yönelik olarak başlayan fakat Suriyeli muhalifleri de hedef alan koalisyon saldırıları da bu yanlışlardan birisi. Hava saldırıları Irak'ta da Suriye'de de istenilen sonuçlara ulaşamadığı gibi IŞİD'in stratejik kazanımlarını da engelleyemedi. Engelleyemezdi de zaten. Çünkü Türkiye'nin de dediği gibi iki ülkede de kapsamlı bir strateji lazımdı. Sineklerle uğraşırken bataklık da kurutulmalıydı.
ABD'NİN ORTADOĞU POLİTİKASI KEŞMEKEŞ
Suriye, Irak ve IŞİD'le mücadele konularında ciddi bir kafa karışıklığı var şehirde. Bu üç konuda Türkiye ile Amerika'nın önceliklerinin farklı olduğu konuşuluyor. ABD Esed'in kalmasını istemiyor ama gitmesi için adım atmayı da reddediyor. Irak'a müdahale etmek istiyor fakat yeni bir Irak tramvası yaşamak da istemiyor. IŞİD'le mücadele etmek istiyor ama IŞİD'i var eden koşullarla yüzleşmekten de kaçınıyor. Her şey dönüp dolaşıp ABD'nin stratejik önceliklerine geliyor. Obama yönetimine yakın ve kendini realist olarak tanımlayan isimler Suriye'nin ABD'nin stratejik bir önceliği olmadığını, sadece insani olarak ABD'yi ilgilendirdiğini söylüyorlar. (Ona da razıyım aslında) Başka bir grup ise yönetimi, Suriye'de yaşanan yıkımın ve radikalleşmenin ABD'ye ve bölgesel müttefiklerine doğrudan sonuçlar ürettiği konusunda ikna etmeye çalışıyor. Eğit-donat konusunda hemen hemen herkes umutsuz. "Geç kalındı ve sayı az" sıklıkla duyduğunuz bir ifade.
Washington'daki Türkiye tartışmaları eskiye kıyasla cansız seyrediyor. Belki normalleşme dedikleri tam da budur.
[Akşam, 22 mayıs 2015]