Bundan tam üç yıl önce Türkiye Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ile sarsıldı. Eylemler malum çevreler için demokratik bir sokak hareketiydi. “İktidarın baskısı”ndan bunalan gençlerin başını çektiği fakat farklı toplum kesimlerinden katılımın olduğu bir özgürlük talebiydi.
Normal şartlarda bir araya gelmesi neredeyse imkansız olan anti-kapitalist Müslümanlar, LGBT gruplar, laikçi endişeli modernler, liberaller, liberteryenler, Aleviler, bazı taraftar grupları “Erdoğan karşıtlığı”nda buluştular. Mustafa Kemal’in askerleri mezhepçi radikal terör örgütlerinin komutasındaki kalkışmaya gönüllü nefer yazıldılar. Sokaklar, kaldırım taşları, otobüs durakları, araçlar, canlı yayın arabaları ve kamu taşıtları yakıldı, yıkıldı. Bankamatikler, iş yerleri, büfeler, kafeler ve mağazalar yağmalandı. Ergen lügatinde dahi yüzleri kızartacak olan galiz küfürler, “devrimci mizah” romantizmi ile ambalajlandı. O günlerde bir şiddetten bir de “gezi” güzellemesinden geçilmiyordu:
“Şunu açıkça görüyorum. Türkiye’ye huzur getirecek olan barış süreci asıl Gezi Parkı’nda başladı… Başından beri ‘Gezi Parkı’nın içinde oluşan yeni ruhu tüm kalbimle destekliyorum.” (10 Haziran 2013, Hürriyet, Ertuğrul Özkök)
“Geçmişte ‘ordu göreve’ diye pankart açanların, bir avuç kaymak tabakanın, derin güçlerin ön ayak olduğu, yasadışı örgütlerin eylemlerine hiç benzemiyorlardı… Sokağa çıkan çocuklar süper bağlantısız, süper acemi, süper hercai ve süper naif bir grubun üyeleriydi.” (3-6 Haziran 2013, Hürriyet, Ahmet Hakan)
“Sayın Başbakan, evet öyle, mesele sizden başkası değil, meselenin ta göbeğinde siz yatıyorsunuz.” (17 Haziran 2013, T24, Hasan Cemal)
Kaosta Birleştirici Cephe Olarak Gezi Eylemleri
Bugün Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’nin üzerinden üç yıl geçti. Üç yıl önce “gezi” romantizmi ve medya güzellemesi yapan medya aktörleri henüz günah çıkarmaya başlamadılar. Ancak yakındır. Bugün nasıl 28 Şubat Süreci’nde generallere verdikleri afilli selamları unutup demokrasi havarisi kesildilerse, hatta post-modern darbeye göndermeyle “dost-modern” darbeden bahsediyorlarsa, çok değil 10. yılında “Gezi”den de vazgeçeler. Henüz bu aşamaya gelmesek de, şimdiden mahcup bir sessizlik başladı: Türkiye’nin sosyolojisini değiştiren bir dip dalgası olarak lanse edilen, ülkeyi baştan aşağı değiştiren bir devrimin ayak sesleri diye parlatılan, kendisinden sonra hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı gibi mesiyanik bir rol biçilen “Gezi” efsanesi, sosyal medya diliyle söylersek, “çabuk söndü dikkat edersen”.
[Kriter, 1 Haziran 2016].