Hepinizin iyi bildiği iki tarihi fotoğraftan bahsedeceğim size. İki fotoğraf deyip geçmeyin. İkisi de gösterge değeri açısından yüksek bir temsil gücüne sahip. Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin sivil-asker ilişkilerini de milli iradenin siyasette belirleyici olma çabasını da olabildiğince iyi özetliyorlar. Fotoğraflar Türkiye’de toplumun tarihsel olarak Ordu ile ilişkisinin boyutlarının nerede başladığını ve nerede renk değiştirdiğini olabildiğince somut şekilde gözler önüne seriyor. Yani Türk siyasal hayatındaki ince ayarı gösterme konusunda biçilmiş kaftan adeta.
Fotoğraflardan biri 15 Temmuz 2016 tarihine ait. FETÖ üyesi teröristlerin milli iradeyi gasp etmek için giriştikleri o kanlı geceden bir fotoğraf. Bilinen bir kare olmasına rağmen insanlık tarihi var oldukça üzerine konuşulmaya ve yazılmaya değer olan boyutu hiç azalmayacak.
15 Temmuz gecesi FETÖ üyesi militanlar ele geçirdikleri f-16 savaş uçakları, tanklar, zırhlı araçlar, savaş helikopterleri ve TSK’nın tüm teknik altyapısını kullanarak milli irade tarafından seçilmiş olan siyasi hükümeti devirmek için saldırı başlatmıştı. Savaş uçakları halkı bombalamış, tanklardan milletin üstüne ateş açılmış ve bu saldırılar sonucunda 250 kişi şehit düşmüştü. 2195 kişi gazi olmuştu.
FETÖ üyelerinin tüm katliamlarına rağmen Türkiye’de toplum Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ile meydanları doldurarak darbeye direnmiş ve sonuçta püskürtmüştü. İşte bu direniş esnasında ortaya çıkan görüntüler Türkiye’de toplumun kendi iradesine sahip çıkma konusundaki kararlı cesaretini göstermiş ve tankların, f-16’ların, helikopterlerin toplum iradesi karşısında sadece bir demir parçası olduğunu dünyaya ilan etmişti.
Burada sizinle tekrardan paylaştığım fotoğrafın temsil ettiği onlarca fotoğrafta vatandaşlar tankların önüne dikilmiş, üstüne çıkmış, altına yatmış, egzos borusunu tıkamış, içine girmiş ve nihayetinde bir elinden hiç bırakmadığı Bayrağı eşliğinde tüm bu askeri araçlara el koymuştu.
Demokrasi adına, siyasi bilinç adına ve toplumsal olgunluk adına tarihe kayıt düşülen bir geceydi 15 Temmuz gecesi. Milli iradenin somut şekilde tecessüm etmesi adına hem iç kamuoyuna hem de dış kamuoyuna verilen müthiş mesajları barındırıyordu bu göstergeler. Toplumun Ordudan beklentisi olan dış düşmana karşı savaşması talebi bir kez daha ama bu kez bedeli de ödenerek kendini göstermişti. Toplum, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997’de olduğu gibi tankların milli iradeyi ezip geçmesine izin vermemişti. Bu kez iradesine sahip çıkmak için çıktığı meydanda çıplak ellerini havaya kaldırmış ve bu irade karşısında tüm zırhlılar erimişti.
Askeri darbe girişimi karşısında kenara çekilmek ve sessiz kalarak bu hainliği kabul etmek yerine darbeyi durdurmak için kendini siper eden vatandaşların bu görüntüsü aynı zamanda 28 Şubat post modern darbesinden sonra Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaptığı o açıklamayı da akıllara getiriyor.
“Ordu Gözbebeğimizdir; Ancak Namlusunu Millete Çevirmiş Tanka Selam Durmam!”
Rahmetli Yazıcıoğlu 21 yıl önce Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan’ın Başbakan olduğu Refah-Yol koalisyon hükümetine karşı yapılan post modern darbeye direnen simge isimlerden biriydi. Darbenin arkasında bulunan sivil veya asker jakoben Kemalistlere o dönemde sert tepki göstermiş ve “Ordu gözbebeğimizdir; ancak namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam!” ifadesini o dönemde kullanmıştı. Asker üniforması giymiş sivillerin ve cuntacıların kudretli olduğu bir zaman dilimi olmasına rağmen Yazıcıoğlu ezber bozan bu açıklamasıyla belki de 15 Temmuz gecesi ete kemiğe bürünen darbe karşıtlığının ilk kıvılcımını da ateşlemişti. O gece toplum tıpkı Yazıcıoğlu’nun vurgusunda yer aldığı şekilde namlusunu halka çeviren tanklara teslim durmayarak milli iradenin bir kez daha ayaklar altına alınmasına izin vermemişti.İkinci fotoğraf ise Zeytin Dalı Harekâtı için Suriye’nin Afrin bölgesine geçiş yapan birliklerle vatandaşların karşılaşma anlarında yansıdı kamuoyuna. Bu fotoğraf da aynı bağlamdaki onlarca kareden sadece temsili bir örnektir. Bu yüzden fotoğrafın toplumsal hafızadaki yeri, sivil-asker ilişkilerindeki hassas dengeyi göstermesi açısından olabildiğince anlam yüklüdür.
Aslında Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu ifadesi Türkiye’de toplumun kahır ekseriyetinin sivil-asker ilişkilerindeki temel bakış açısını göstermesi açısından çok daha derin bir anlam dünyasına sahiptir. Bu anlam dünyasının olması gerektiği şekilde Zeytin Dalı Harekatı esnasında yaşandığını şimdilerde hep birlikte görebiliyoruz.
Zeytin Dalı Harekatı için Hatay’ın Hassa ilçesinden terör örgütü PKK-PYD’nin yuvalandığı Afrin’e geçiş yapan askerlerle ilgili Anadolu Ajansı tarafından paylaşılan haberlerden birinde yer alan şu ifadeler malumun kısa bir özeti gibidir: “Sınıra yakın mahallelerde tırlardan indirilen tanklar, ellerinde Türk bayrağıyla bölgeye gelen mahalleliler tarafından alkışlar ve sloganlarla karşılandı. Askerler de el sallayarak kendilerine sevgi gösterisinde bulunan vatandaşları selamladı.”
Vatandaşların sevgi gösterileri arasında askerleri bağrına basması, her türlü ihtiyacını karşılamak için seferber olması, gerçek işlevini yerine getirdiğinde toplumun Orduya olan ilgisinin sahih bir tezahürüdür. Bu sevgi gösterileri esnasında Yörük Teyze adıyla kamuoyuna adı yansıyan bir teyzenin askerler için kurban kesmesi, onlara dua etmesi, tek tek sarılması ve hatta bir tankın önüne geçerek fotoğraf çektirmesi Türkiye’de sivil-asker ilişkileri açısından simgesel değeri çok yüksek bir göstergedir. Bu yönüyle de Muhsin Yazıcıoğlu’nun 28 Şubat günlerinde vurguladığı “namlusunu halka çeviren tanka selam durmam” ifadesini doğrulamakta ve toplumun Orduya karşı ne zaman sevgi göstereceğini ya da selam duracağını olabildiğince iyi şekilde özetlemektedir.
KURUCU ÖZNE MİLLETTİR
Şimdi iki fotoğrafa yeniden baktığımızda ikisinde de kurucu aktörün millet olduğu görülüyor. Fotoğrafın birinde kendisine namlusunu doğrultan Tank’a el koyarak etkisiz hale getiren irade var. Diğer fotoğrafta ise aynı irade namlusunu düşmana çeviren tankı ellerinde bayraklarıyla coşkuyla karşılıyor. Sefere uğurluyor. Çünkü güç tankta veya topta değil meşruiyet kaynağındadır. Gayri meşru hareket içindeki cuntacıların silah gücü bu yüzden direnenlerin maneviyatı karşısında geri tepmiştir. Çökmüştür. Tuz buz olmuştur.Tam da bu yüzden meşruiyetini milletinden alarak namlusunu düşmana çeviren tank caydırıcıdır. Güçlüdür. Karşısındakine korku salar. Ne diyordu sinemanın üstatlarından Christian Metz bir ağaç asla sadece bir ağaçtan ibaret değildir. Bu cümleden ilhamla biz de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir tank hiçbir zaman sadece bir tanktan ibaret değildir. Ona gerçek anlamda tank hüviyeti kazandırarak bir demir yığını olmaktan çıkartan özellik meşruiyet kaynağının milli iradeyle sınırlı olmasıdır. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu 28 Şubatçıların tankına hangi gerekçeyle selam durmadıysa, 15 Temmuz’da millet hangi gerekçeyle tanklara ve kışlalara el koyduysa Afrin’e operasyona giden tanklara da millet aynı duygularla sevinç gösterisinde bulundu.
[Mücerret, 1 Şubat 2018].