15 Temmuz darbe girişimine Batı dünyasından siyasetçilerin, medya organlarının, düşünce kuruluşlarının ve akademisyenlerin çoğunun verdiği tepki apaçık bir hayal kırıklığını ortaya koymaktadır. Özellikle ABD yönetiminin darbenin ilk saatlerindeki "bekle gör" tarzı açıklamaları ve daha sonra Obama'nın Erdoğan'ı aramak için 4 gün beklemiş olması Amerikan yönetiminin darbe karşısındaki tutumu konusunda ciddi soru işaretleri oluşturmaktadır.
ABD'nin doğrudan darbenin arkasında olduğunu iddia etmek için elimizde yeterli kanıt yok; ancak istihbarat ağı ile bütün dünyayı gözetleyen ABD'nin önemli bir müttefiki olan Türkiye'de meydana gelen böylesi bir hadiseye yaklaşımı bizleri fikir sahibi kılacak bir takım doneler ihtiva ediyor. Medyadan bürokrasiye, sivil toplum kuruluşlarından finans kuruluşlarına kadar yayılmış olan büyük bir çeteyi yöneten sözde bir din adamının Amerikan istihbaratı ile hiçbir ilişkisinin olmadığını ve Amerikan istihbaratının bu şahsın darbe faaliyetlerinden haberdar olmadığını iddia etmesi akla ve mantığa uymuyor.
Bütün bu resme bakıldığı zaman Amerikan yönetiminin darbe girişiminden en azından haberdar olduğu ve darbe başarısız olunca da geri adım attığı görülmektedir. Darbeye karşı verilen cılız tepki, FETÖ elebaşısı Gülen'in iadesi ile ilgili laubali tutum, Kerry'nin NATO üyeliği ile ilgili aba altından sopa gösteren açıklamaları Obama yönetiminin dış politikadaki en büyük başarısızlığı olarak şimdiden tarihe geçmiş durumdadır.
Darbe girişimi başarılı olsaydı dahi böyle bir darbenin Türkiye'yi büyük bir kaosun içine sürükleyeceği ve Ortadoğu'daki mevcut bulunan kaosu arttıracağı açıktır. Böyle bir kaostan en önce yararlanacak örgütlerin başında IŞİD gelmektedir. Böyle bir durumun Avrupa'ya yönelmiş olan tehditlerin boyutunu çok ciddi seviyelere taşıyacağı açıktır. Dolayısıyla şunu açıkça ifade etmek gerekir ki Avrupa'nın istikrarının güvencesi bugün Türkiye'dir.
Buna rağmen darbenin ilk saatlerinden itibaren Avrupa Birliği ve Avrupa siyasetçilerinin tepkileri çok cılız kalmıştır. Darbe savuşturulduktan sonra ise AB idam meselesi gibi Türkiye'deki mevcut duygusal tepkiden ortaya çıkmış tali bir mesele üzerine yoğunlaşmıştır. Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu varoluşşal tehlikenin boyutlarını küçümser nitelikteki bu tavır uzun vadede Türkiye Avrupa ilişkilerine zarar getirecektir. Avrupa ve Amerikan basınının geneli ise yüz kızartıcı derecede islamofobik, oryantalist basmakalıp ifadelerle malûl bir tutum takınmıştır. Darbeyi ve darbecilerin katliamlarını görmeyip; darbeye karşı ayaklanan ve demokratik düzeni canları pahasına koruyan kitleleri itibarsızlaştırmak için en ufak fırsatı kaçırmadıkları görülmüştür. Temelde bir histeri halini almış olan Erdoğan ve İslamiyet karşıtlığından beslenen bu tutumun ne kadar irrasyonel bir tutum olduğu açıktır.
Böyle bir tavır Avrupa'nın çıkarlarına tamamen terstir. Avrupa'nın çıkarı Türkiye'deki istikrarın devam etmesindedir. Fakat bugüne kadar süre gelen tepkiler ve tavırlar Avrupalı siyasetçilerin ve medya organlarının bu gerçekten bîhaber olduklarını ve histeri içinde hareket ettiklerini göstermektedir. Medyasıyla siyasetçisiyle düşünce kuruluşlarıyla bir bütün olarak Batı, Türkiye'deki istikrara gölge düşürmeye çalışarak adeta ateşle oynamaktadır. Suriye'de söndürülmeyen ateş bugün nasıl ki Avrupa'yı yakıyorsa, Türkiye'de yakılmaya çalışılan ateş sonucu meydana gelecek olan olası bir yangın da Avrupa'yı kasıp kavuracaktır. Hem de Suriye'dekinden çok daha büyük oranda! Bundan dolayı Avrupalı ve Amerikalı dostlarımıza tavsiyemiz, içlerine düştükleri bu histeri halinden bir an önce çıkıp Türk demokrasisinin ve halkının yanında güçlü bir şekilde durmalarıdır.
[Zaman, 22 Temmuz 2016].