Öncelikle Türkiye’de yaşanan kanlı darbe girişimi konusunda Avrupalıların tamamının aynı düşünceye ve yargıya sahip olmadığını ifade edelim. Meseleye demokrasi ve insan hakları çerçevesinde yaklaşıp Türkiye’de yaşanan alçak darbe girişimine kararlı bir şekilde karşı çıkan ve darbeye karşı mücadele ederken hayatını kaybeden insanlara üzülen çok sayıda Avrupalı olduğu biliniyor. Ancak Avrupa siyasetinin ve medya dünyasının önde gelen aktörlerine baktığımızda daha önce Türkiye’de, Mısır’da ve Cezayir’de yaşanan darbe örneklerinde olduğu gibi hareket ettiklerini, kararlı bir şekilde darbeye karşı çıkmak yerine darbe sonrası iktidarın kim olacağına odaklanarak ikircikli bir politika izlediklerini görüyoruz. Çıkar odaklı siyaset çerçevesinde, kendi politikalarıyla uyumlu olmayan iktidarları devirecek darbelere olumlu yaklaştıkları, kendi çıkarları açısından tehdit olarak gördükleri kesimleri iktidara taşıyacak darbelere ise karşı çıktıkları görülüyor. Uluslararası siyasetin genel ilkeleri çerçevesinde bu çıkar odaklı ve güç politikası eksenli tavrın açıklanması da zor değildir. Bu politikayı izlerken kendi çıkar algıları çerçevesinde destekledikleri darbenin başarısız olacağını gördüklerinde darbe karşıtı açıklamalar yapmalarının bizi yanıltmasına da izin vermemeliyiz.
Eğer başından beri kendi kurguladıkları bir darbeden bahsetmiyorsak, söz konusu herhangi bir darbe girişiminde yukarıda değinilen çıkar odaklı siyaset çerçevesinde hesaplarını hızlıca yapıp darbecilerin kendilerine yakınlık durumlarına göre onlara destek verirler ya da vermezler. Bunun ötesinde darbe girişiminin söz konusu olduğu ülkede “meşru hükümetin desteklenmesi” veya “demokrasinin korunması”na yönelik açıklamaların pek bir anlamı yoktur.
Avrupa, Türkiye’nin FETÖ ile Mücadelesine Destek Vermiyor
FETÖ’nün Türkiye’deki darbe girişimi sürecinde Batılı “müttefiklerimiz”in politikalarını anlamak için de analizimizi bu tespitler doğrultusunda yapmamız gerekir. Bu çerçevede ilk değinilmesi gereken nokta, bu darbe girişimiyle devrilmek istenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinin Avrupa ve ABD ile her zaman uyumlu çalışmadığı, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda gerektiğinde Avrupa başkentleri veya Washington’dan gelen telkin ve baskılara karşı koyduğudur. Özellikle Erdoğan’ın bu tavrı nedeniyle uzun zamandır Avrupa’daki bazı kesimlerin karalama kampanyalarının hedefi olduğu biliniyor. Başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa’nın önemli ülkelerinin medyasına baktığımızda, bu karalama kampanyasının darbe girişimi süreci ve sonrasında da devam ettiği görülmektedir. Bu ülkelerin medyasındaki kronik Erdoğan karşıtlarının, darbecilerin öldürmek istedikleri Cumhurbaşkanı aleyhine yazılarını sürdürmeleri, bir yandan darbenin bu hedefine ulaşamamasından dolayı ne kadar hayal kırıklığı yaşadıklarını gösterirken, bir yandan da bu karalama kampanyalarının ne kadar organize olduğunu ortaya koymuştur. Avrupa ülkelerindeki siyasetçilerin geç de olsa yayımladıkları “meşru hükümete destek” mesajları Erdoğan karşıtlığının Batı ülkelerinde ulaştığı boyutun üstünü örtmeye yetmemektedir.
Bu bilgiler ışığında Avrupa ülkelerinin bu politikalarıyla dolaylı olarak FETÖ’ye destek veren bir tutum içerisinde oldukları tespiti yapılabilir mi? Bu soruyu cevaplamak için bu ülkelerin yukarıdaki tabloda yer alan kategorilerden hangisinde durduğunu tespit etmek gerekir.
Yukarıdaki tablo üzerinden Batılı ülkelerin pozisyonlarına baktığımızda maalesef henüz 1. veya 2. kategoride hiçbir “müttefikimiz”in olmadığını görüyoruz. FETÖ konusunda izledikleri politikalar bakımından bir sıralama yapıldığında Avrupa ülkelerinin sırasıyla 5, 4 ya da en iyi ihtimalle 3. kategoride kendilerine yer bulduğu görülüyor. Halbuki bu örgüt Türkiye’nin güvenliği aleyhine açıkça faaliyet gösteriyor, uzun zamandır seçilmiş hükümeti iktidardan devirmek için her türlü yolu deniyor ve son olarak 15-16 Temmuz’da gerçekleştirdiği kanlı terörist saldırılarla yüzlerce insanı katletti. Başta TBMM olmak üzere devlet ve milleti temsil eden kurumları bombaladı. Avrupa’nın bu örgüte karşı Türkiye’nin yanında olmaması çok sorunlu bir duruşa işaret ediyor. NATO çatısı altında 64 yıldır ittifak ilişkisine sahip oldukları Türkiye’nin güvenliğine karşı açık saldırıda bulunan FETÖ karşısındaki bu pozisyonlarının çıkar eksenli politika ile de uyuşmadığını ve kendi güvenlikleri açısından da risk oluşturacağını görmeleri ne kadar zaman alır bilinmez. Ancak Ankara, Batılı “müttefikler”inin, Türkiye’nin güvenliği açısından PKK ve DAİŞ’ten daha büyük tehdit oluşturan bu örgüte karşı mücadele konusunda bir an önce rasyonel bir politikaya yönelmelerini ve kendisine destek vermelerini bekliyor. Türkiye nasıl 11 Eylül, Londra, Brüksel ve Paris saldırıları gerçekleştiğinde tereddütsüz bir şekilde bu ülkelerin yanında olduğunu göstermişse, şimdi aynı tavrı Avrupa ve ABD’nin göstermesini istiyor.
Ancak bu ülkelerin PKK terörü konusunda bile Türkiye’nin uzun uğraşları sonucu ancak 2. kategoriye geldikleri yani PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamalarına rağmen onun değişik isimler altında ülkelerinde faaliyet göstermesine izin vermeye devam ettikleri düşünülürse, FETÖ konusunda Ankara’yı oldukça zorlu bir sürecin beklediği anlaşılır. Batılı “müttefiklerimiz”i, FETÖ’nün ne kadar tehlikeli bir örgüt olduğuna ve ülkelerinde bu örgütün Türkiye’ye karşı faaliyetlerine izin verenlerin kendilerinin de bundan büyük zararlar göreceğine ikna etmemiz gerekiyor.
[Kriter, 1 Ağustos 2016].