Türkiye’de klasik anlamda darbe yaşanmayalı 36 sene olduğundan genç nesiller fazla hatırlamasa da darbeler maalesef Türk demokrasi tarihinin bir parçasıdır. Türkiye’nin kazanımlarını birer birer geriye sardıran bu darbeler fail, yöntem ve karşı çıkan aktörler açısından birbirinden farklılaşıyor. 1980 darbesinden sonra postmodern yöntemlerle zapturapt altına alınmaya çalışılan milli irade, 15 Temmuz gecesi tarihimizin gördüğü en vahşi, en kanlı ve en sefil darbe girişimiyle karşılaştı. 15 Temmuz darbeler ve darbe girişimleri tarihimizde “esfel-i safilin”i temsil etmekle birlikte failiyle, yöntemiyle ve destekleyen aktörleriyle tarihin çöplüğünde diğer örneklerden ayrışıyor.
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi öncelikle failinin ontolojisi açısından diğer darbe ve girişimlerden farklılaşıyor. Milli irade ilk defa Türkiye’yi yönetmeyi kendilerine verilen ilahi bir hak olarak gören bir mesiyanik grup tarafından klasik anlamda bir darbe ile ele geçirilmek isteniyor. Klasik anlamda diyorum çünkü herkesin malumu olduğu üzere bu ilk darbe girişimleri değil. 7 Şubat ilk doğrudan kalkışmalarıydı, beceremediler. 17-25 Aralık’ı denediler, olmadı. Son koz olarak 30 küsur senedir takiye, hırsızlık ve karaktersizlikle sızdıkları TSK’yı kullanarak darbeyi denediler, millet müsaade etmedi. Daha önceki darbelerin hiçbirisinde devreye “sahte mehdiler”, “tanrının krallığı hayalleri”, “beddualar” ve “kendi kendini doğrulayan kehanetler” girmemişti. 15 Temmuz darbe girişimi darbe literatürümüze bu kavramları da sokmuş oldu.
Darbeyle Gelen Darbeyle Gider
15 Temmuz’un, 1980 darbesi ve 28 Şubat’tan en büyük farklarından birisi ise darbelerle güçlenmesiyle bilinen FETÖ’nün ilk defa kaybetmesidir. FETÖ büyük oranda 1980 darbesinin çocuğudur. 28 Şubat ise Türkiye’yi örgütün tekeline sokmak için kullanıldı. “Son karakol” diye sarıldıkları darbelerden İslami grupların aksine güçlenerek çıkan örgüt, ilk defa kendi giriştikleri bir darbe sebebiyle varoluşsal bir tehditle baş başa kalmış durumda. 30 küsur senelik sızma ve ele geçirme yatırımları, kendi kendini doğrulayamayan kehanetler sebebiyle boşa düştü. Darbeyle gelen darbeyle gitti.
Mısır darbesinden, Esed zulmünden ve DAİŞ’in vahşet stratejisinden esinlenen yöntemi de 15 Temmuz’un alametifarikasıdır. Beştepe, TBMM, Boğaziçi Köprüsü, Özel Harekat, TRT, Emniyet ve en önemlisi halkı uçak, tank ve helikopterle hedef alma alçaklığı, 15 Temmuz’a tarih çöplüğünün en dip noktasını şimdiden rezerve etmiş durumda. DAİŞ’in mesiyanik kökenleri olan vahşetle sindirme yöntemini onunla ideolojik yakınlık sebebiyle benimseyen cuntacılar, daha önceki darbecilerin hatta düşman ordularının yapmadığını büyük bir inanmışlıkla yaptılar. Darbe girişiminin başarısız olduğunu gördükleri andan itibaren ise saldırganlaştılar, pervasızlaştılar ve 30 küsur senelik sızma projesinin ve kehanetlerin zail olmaması için Türkiye’de hiçbir darbecinin başvurmadığı toplu katliam yöntemlerine yöneldiler.
Fark Üç Kelime: Recep Tayyip Erdoğan
Türk halkının direnişi, Cumhurbaşkanının liderliği, sivil siyasetin dik duruşu, medyadaki darbe karşıtı birlik, polisin rolü ve askerin çoğunun yıllardır tanıdığı bu mesiyanik sapkınlığa prim vermemesi de 15 Temmuz’u önceki darbeler ve girişimlerden farklı kıldı. Demokrasi kültürümüzün geldiği noktayı gösteren ve önceki darbelerde, “Milli iradeyi neden savunamadık?” diye hayıflanan halkımızın direnişi emsalsizdi. 15 Temmuz’un önceki darbelerden en bariz farkı üç kelimeden ibaretti: Recep Tayyip Erdoğan. Gösterdiği liderlik ve cesaret halkımız gibi emsalsizdi. Önceki darbelerde sindirilen ve hapsedilen sivil siyasetin aksine Cumhurbaşkanı, liderliğiyle direnişin kilit halkası olan milleti harekete geçirdi. Tüm tehlikelere rağmen İstanbul’a inmesi halkı, polisi ve askeri cesaretlendirdi. Medya ilk defa bu kadar önemli bir konuda ortak paydada buluştu. Cuntacıların karartmasına direnerek, halkın sabah “fasıldan fasıla” sohbetleriyle uyanmasının önüne geçti. Polis milli iradenin savunucusu olurken, tarihinin belki de en kritik rolünü ifa etti. Askerin rolü ise hayatiydi. Önceki darbelerin aksine TSK darbeyi sahiplenmedi. Kritik komutanlar birer birer Başkomutana bağlılıklarını açıklarken 1. Ordu’dan Özel Kuvvetler’e kadar birçoğu emsalsiz bir şekilde demokrasiye sahip çıktı. Böylece demokratik tepkileri tankın karşısına çıkacak kadar gelişmiş olan Türk halkının bir parçası olduklarını net bir şekilde ortaya koydular.
Türkiye’de darbeler ve darbe girişimlerinin daha önce İttihatçı, laikçi, NATO’cu gibi türleri vardı fakat 15 Temmuz Türkiye’nin ilk mesiyanik darbe girişimi olarak tarihin çöplüğüne atıldı. 15 Temmuz’da FETÖ mesiyanizmi Türkiye’yi kanlı bir askeri darbeyle esir almaya çalıştı. Cumhurbaşkanından sivil halkına, askerinden polisine, medyasından belediyesine kadar tüm Türk halkı direndi ve FETÖ’nün kehanetlerini boşa çıkardı.
[Kriter, 1 Ağustos 2016].