Toplumsal meselelerin bir kısmı toplumsal eylemi de doğurabiliyor. Bazı toplumsal eylemler ise belli toplumsal hareketlerin uzantısı olabiliyor. Toplumsal hareketlerin içinden bazıları da suç veya terör ile yakın ilişki içinde bulunabiliyor.
"Yolsuzluk" operasyonu sonrasında Saraçhane merkezli toplumsal eylemleri bu zeminde ele almak da mümkün.
Toplumsal Hareketlerin Arka Planını Anlamak
Eğer toplumsal eylemler "amaç odaklı" ise, kaçınılmaz bir şekilde arkasında örgütlü toplumsal hareketlerin olduğunu söyleyebiliyoruz. Başka bir ifadeyle, eğer toplumsal eylemler "yolsuzluk yapanların yolsuzlukları yanlarına kâr kalsın" diye yapılıyorsa ve adli makamları "baskı altına almak suretiyle lehte karar çıkartmak" amacı varsa, ortada örgütlü toplumsal hareketler var demektir.
Toplumsal hareketlerin çıkış zemini olan otoriteye karşı "tepki", "karşıtlık", "hoşnutsuzluk"; mücadeleye, çatışmaya, hatta başkaldırıya, isyana ve teröre dönüşebiliyor. Bu dönüşümlerin son noktasının "devrim" olması da istenebiliyor.
Bu nedenle "yolsuzluk" yapanın kapitalist olması önemli değil. Önemli olan, "yolsuzluk" ile ortaya çıkan toplumsal eylem zemininde örgütlü toplumsal hareketlerin şiddeti azık belleyen tavrı ile iktidarı devirmek. Bunun olması için de "ya hep beraber ya hiçbirimiz" denmek durumunda.
Bu tarz "ya hep beraber ya hiçbirimiz" davası içindeki toplumsal hareketlerin sürekliliği içinse "para" gerekiyor. Bu nedenle toplumsal hareketlerin Soros gibi finansörleri oluyor. Soros olmazsa Moros oluyor!
Olaylarda iktidar nefreti (özelde iktidarın liderine olan nefret) birleştirici ve dayanışmayı sağlayıcı bir imkân sunuyor. Mesela, "Erdoğan nefreti" etrafında buluşmak en kolay yol oluyor bazı gruplar için.
Toplumsal hareketleri körüklerken lider önemli, karizmatik lider daha önemli ancak liderin varlığı şart değil, hatta zayıf lider bazen daha faydalı oluyor çünkü "kaos" bu tarz toplumsal hareketlerin gıdası. Ne kadar kaos, o kadar şiddet ve o kadar toplumsal maliyet demek.
Örgütlü toplumsal hareketlerin siyaset ve siyasi partiler ile ilişkisi de önemli. Bazen doğrudan ilişki bazen dolaylı ilişki söz konusu oluyor. Karşılıklı birbirlerini besleme ilişkisi var. Ancak toplumsal hareketler güçlü değilse siyasetin malzemesi/oyuncağı olabiliyor, güçlü iseler siyasetin "sokaklara çıkın" lafını dinliyor gibi gözükseler de "evinize gidin" lafını takmıyorlar!
En önemlisi, örgütlü toplumsal hareketlerin sürekliliği için "baş sayısı" önemli. Katılımcıların hangi kesimden, hangi statüden, hangi sınıftan olduğu pek önemli değil. Yeter ki bolca kişi olsun; kalabalık lazım.
Öğrenci Olmanın Sınırlarını Hatırlamak
Sanatçılar veya medya temsilcileri en büyük baş olarak sözcülük görevini üstlenebiliyor, ama sokaklarda küçük başlar olarak öğrenciler kullanılıyor.
Özellikle "üniversite öğrencileri" biçilmiş kaftan bu işler için. Bu nedenle "üniversiteler bizimdir" nakaratı da iyice belletiliyor üniversite öğrencilerine. Kamusal eğitim savunuculuğu, demokratik üniversite talebi, akademik özgürlük gibi bazı "büyülü" söylemlerle bazı öğrenci gruplarının vazgeçilmez sloganı "üniversiteler bizimdir".
Bu büyünün etkisine kapılan üniversite öğrencileri yeri geliyor, polisle de çatışabiliyor. Hatta bir kısmı bizzat "çatışsın" ve "bilensin" diye sokağa sürükleniyor. "Provokatörler" veya "ajan provokatörler"in etkisi ile öğrencilerin polise saldırı, çevreye zarar verme gibi "öğrencilik dışı" bir duruma düştüklerine şahit olunuyor. Sonra da "yaş vurgusu" ile ortada hiç olağandışı bir durum yokmuş gibi "öğrencilerin göz altında veya tutuklu" olmaları yaygara halinde dile getiriliyor.
Yaygara koparanların hatırlaması veya zamanında hatırlatması gereken şeyse "öğrenci olmanın sınırları".
"Cenk, cihad, şehadet" sloganına kapılan öğrencilerimize "talebenin cihadı, dersleridir" ölçüsünü hatırlatmalı. Ders öğrencinin sınırı, dersini ciddiye almayanın cenk iddiası da ciddi olmaz çünkü.
"Ya sev ya terk et" diye slogan atan öğrencilerimizin zihinlerine de "bu vatan hepimizin" anlayışının yerleşmesine yardımcı olmalı. Ders öğrencinin sınırı, dersini ciddiye almayanın vatan sevgisi veya vatanı sahiplenme iddiası da ciddi olamaz çünkü.
Ve "üniversiteler bizimdir" diye diye ortalığı yakıp yıkma işinde kullanılan öğrencilerimize "elbette üniversiteler sizindir, yeter ki öğrenciliklerinize odaklanın ve ülkenize faydalı olmaya verin kendinizi" demeli. Yoksa ortada öğrenci de kalmaz üniversite de!
Böyle yapmalı ki öğrencilerimiz, ülkemize operasyon çekme derdinde olan dış mihrakların oyuncağı olmasınlar. Bu, dünyada insan gücüne bağlı kudret dengesinde her gencimize ihtiyacımız var. Her bir gencimizin bizdeki kıymeti yüksek olmalı yeter ki oyuna gelmesin, kuklacıların ipine dolanmasınlar. Çünkü biz genç nüfusumuzu aynen korumalıyız… Ülkeye operasyon çekme derdinde olanlar bu milletinin kökünü kazımak isterlerken, bunun için türlü oyunlar oynarlarken bize aklı başında genç nüfus gerektir.
Bu nedenle başta öğrencilerimizin ailelerine ve biz üniversite hocalarına bu hususta daha hassas olmak, daha ilgili olmak düşüyor.
Çünkü şu veya bu gerekçelerle kaybedecek öğrencimiz yok!
[Sabah, 29 Mart 2025]