Bir hükümet sisteminin karakterini meclis ve yürütme arasındaki ilişkinin niteliği belirler. Öğretideki klasik tasnife göre yasama ve yürütme organları sert biçimde birbirinden ayrılmışsa başkanlık sisteminden, daha yumuşak/dengeli bir kuvvetler ayrılığı söz konusuysa parlamenter rejimden söz edilir. Devletin egemenlik yetkisini kullanan bir diğer organ olan yargı ise hükümet sistemleri sınıflandırmasında bir parametre olarak yer almaz. Çünkü demokratik hukuk devletlerinde yargının her halükârda bağımsız bir kuvvet olduğu kabul edilir. Parlamenter rejimin temel hususiyeti hükümetin meclisin içinden çıkması ve meclise karşı sorumluluğunun bulunmasıdır. Parlamenter sistemde ortaya çıkan zayıf kuvvetler ayrılığı olgusunun sebebi de hükümetle meclisin iç içe geçmesine yol açan bu yakın ilişkidir.
Siyasi Parti Gerçeği
Parlamenter sistemde yürütmenin meclisin güvenoyuna muhtaç olması hükümetleri parlamentoda destekleyecek istikrarlı çoğunluk arayışına itmiştir ki siyasi partilerin gelişmesinin bir sebebi de budur. Özellikle 20. yüzyılda siyasi partiler hızla güç kazanmış ve bazı anayasa hukukçularının tespitiyle modern demokrasi bir "partiler demokrasisi" halini almıştır. Diğer taraftan hükümet istikrarının mecliste hükümeti destekleyecek çoğunluğun devamlılığına bağlı olması parti disiplini uygulamasını da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla parlamenter sistem giderek meclisin hükümeti belirlediği ancak hükümetin meclisi yönettiği bir rejim konumuna gelmiştir. Başkanlık sistemi ise mecliste hükümeti destekleyecek istikrarlı bir çoğunluk zarureti bulunmadığından hem parti disiplini hem de seçim barajları ve sistemleri bakımından parlamentoları daha çoğulcu bir yapıya kavuşturacak hareket serbestisi sunar.
Böylece milletvekillerini bireysel anlamda daha güçlü kılacak daraltılmış bölgeli seçim usullerinin ve daha yüksek bir temsil kabiliyetine sahip meclis oluşturacak düşük seçim barajı oranlarının uygulanması ülkedeki hükümet istikrarına bir tehdit oluşturmayacaktır. Parlamenter rejimlerde hükümetlerin milletvekillerinin desteğine duydukları mutlak ihtiyacın da etkisiyle milletvekili aday listelerinin oluşturulması aşamasından itibaren genel merkezlerin ağırlık kazanmak istedikleri aşikardır. Başkanlık sistemi hükümeti doğrudan halk tarafından belirlediği için, milletvekillerinin bir siyasi parti içinde daha özerk bir pozisyon edinmelerini sağlayacak ve parti içi demokrasiyi güçlendirecek düzenlemelerin yapılmasını kolaylaştırır ve teşvik eder.
TBMM'nin Etkinliğinde Bir Geriye Gidiş Söz Konusu mu?
Bu teorik mukayese başkanlık sisteminin bazı yapısal avantajlarından dolayı parlamenter rejime kıyasla daha etkin bir parlamento oluşturmayı vaat ettiğini gösteriyor. Türkiye ise bazı temel nitelikleri itibarıyla her iki sistemin de uygulandığı bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Bir başkanlık sistemi olan yeni hükümet sistemine yönelik muhalefetin en önemli argümanlarından biri Meclis'in pasifize edildiği iddiasıdır. Eleştiriler; Meclis'in yürütme organının güdümüne girdiği, milletvekillerinin yasa yapma fonksiyonunun önemini kaybettiği ve parlamentonun hükümeti denetleyemediği hususlarında yoğunlaşmakta ve bu bakımdan geçmişe kıyasla bir geriye gidiş olduğu iddia edilmektedir. Şayet bir geriye gidişten söz ediliyorsa tüm bu ölçütlerde eski sistemin daha başarılı bir performans ortaya koyması gerekirdi. Ancak bunu doğrulayacak herhangi bir veri söz konusu değildir.
İlk olarak TBMM'nin yürütmenin yani cumhurbaşkanının kontrolü altına girdiği iddiasını inceleyelim. Bu sava dayanak teşkil eden, mevcut meclis aritmetiğini oluşturan 24 Haziran 2018 seçimleri sonucu cumhur ittifakının hem cumhurbaşkanlığını hem de Meclis'teki sandalye çoğunluğunu kazanmış olmasıdır.
Ancak gözden kaçırılan nokta hükümetlerin mecliste çoğunluk desteğine sahip olmalarının başkanlık sisteminde ihtimal, parlamenter sistemde ise mutlak olduğu gerçeğidir. Yeni sistemin yürütme ve yasamayı ayrı seçimlerle belirlemesi, seçmene istikrarlı hükümet oluşturma kaygısı taşımadan meclisi bir denge unsuru olarak kurgulayacak şekilde tercih yapma olanağı sunmaktadır.
Bilakis parlamenter sistemde gerek tek parti gerekse de koalisyon hükümetleri döneminde Meclis'te yürütmeyi destekleyen bir çoğunluk bulunduğu için TBMM kaçınılmaz biçimde bu hükümetlerin etkisi altında çalışmaktaydı. Keza Meclisin yasama fonksiyonunu yerine getiremediği ve etkisizleştiği eleştirilerinde de benzer bir durum söz konusudur. Eski parlamenter sistem uygulamasında TBMM'de kabul edilen yasaların büyük çoğunluğu bakanlar kurulu tasarısı olarak hükümet tarafından hazırlanıp Meclisçe onaylanan düzenlemelerden ibaretti. Yeni sistemde ise cumhurbaşkanının yasa tasarısı sunma yetkisi yoktur. Kanunların mutlaka milletvekilleri tarafından kanun teklif biçiminde hazırlanması gerekir. Ayrıca Meclisin yasama yetkisinin asliliği ve genelliği ilkelerine de herhangi bir halel getirilmemiştir. Kanunların cumhurbaşkanlığı kararnameleri karşısındaki kesin üstünlüğü Anayasa m.104/17 hükmünde açıkça belirtilmiştir.
TBMM'nin yürütmeyi denetimi konusu da benzer çerçevede değerlendirilebilir. 2017 Anayasa değişikliğinde "gensorunun" kaldırılmasından hareketle Meclisin denetim gücünün zayıfladığı tenkitinin sıkça yöneltildiği görülüyor. Gensoru mekanizması Meclis'in güvensizlik oyu ile hükümetleri düşürebilmesini sağlayan bir siyasi denetim vasıtasıdır. Dolayısıyla yürütmenin doğrudan halk tarafından tayin edildiği başkanlık sistemleriyle bağdaşır bir kurum olmayıp parlamenter sistemlere mahsustur. Diğer denetim araçları olan meclis araştırması, meclis soruşturması, genel görüşme ve yazılı soru ise muhafaza edilmiştir. Gensoru, meclis araştırması ve genel görüşme gibi ancak Meclisteki çoğunluğun takdiriyle işletilebilecek denetim araçlarının Türkiye'deki parlamenter sistem pratiğinde hemen hiçbir sonuç üretmediği açıktır. Örneğin 1920'den 2017'ye kadar uzanan yaklaşık yüzyıllık dönemde TBMM'nin gensoru mekanizması aracılığıyla düşürdüğü bakan veya hükümet sayısı yalnızca dörttür. Başkanlık sistemlerinin denetim fonksiyonu bakımından da sert kuvvetler ayrılığı prensibi bağlamında daha yüksek bir potansiyel içerdiğini belirtmeliyiz.
Bununla birlikte yeni sistemin uygulamasında yasama faaliyetleriyle ilgili olarak bazı problemlerin yaşandığı da gözleniyor. Ancak bunlar büyük çoğunlukla yeni hükümet sistemine intibakı sağlayacak Meclis İç Tüzüğü, seçim ve siyasi partiler mevzuatı gibi düzenlemelerin hayata geçirilmemesinden ve uygulamaya ait oryantasyon eksikliklerinden kaynaklanıyor. Bu çerçevede Meclisin kanun yapma tekelini etkin bir şekilde kullanmasını sağlayacak, yasama ve denetim kapasitesini güçlendirecek yeni bir iç tüzüğe kavuşmasının bahse konu sorunların giderilmesinde büyük önem arz ettiğini ifade etmemiz gerekir.
[Sabah, 3 Temmuz 2021].