AK Parti siyasetinde dönem dönem tekrar eden bir İslamcılık tartışması var. Dönülen her kritik dönemeçten, aşılan her engelden, atlatılan her badireden sonra İslamcılık tartışması karşımıza çıkıyor. Son olarak 16 Nisan referandumuyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin kabul edilmesiyle birlikte konu tekrar gündeme geldi. Her ne kadar bir gazetecinin açıklamaları ile başlamış gibi gözükse de alttan alta devam eden bir tartışma sadece tekrar su yüzüne çıktı.
Tartışmanın alttan alta devam etmesi sahici olduğu anlamına gelmiyor.
Evet, İslamcılık tartışması belirli aralıklarla gün yüzüne çıkıyor ancak bu AK Parti'nin bir kimlik arayışı meselesi değil. Aksine parti içi rekabetle ve dengelerle alakalı bir tartışma.
Merkezden uzaklaştığını, siyasetin doğası gereği geride kaldığını, mevcut pozisyonunu korumakta sıkıntı çektiğini düşünen aktörler İslamcılık tartışmasına sarılıyor. Hemen kendilerini İslamcı kanat olarak niteleyip, diğerlerini çekirdeğin, özün, merkezin dışında konumlandırıyorlar. Böylece kadro, kariyer, görev rekabeti daha ulvi, daha aşkın ve daha sofistike bir ambalajla kaplanmış oluyor.
İslamcılık tartışması bu durumlarda aynı zamanda Erdoğan liderliğini 'aşmanın' bir aracı olarak da kullanılıyor.
AK Parti kurumsallaşma konusunda önemli adımlar attı. Bunun yanında Erdoğan liderliğinin partiyi aşan bir değere sahip olduğu bilinen bir durum.
Kimileri olumlu, kimileri olumsuz olarak değerlendirse de bu durum herkesin gözünün önünde olan bir vaka. AK Parti içerisindeki herhangi bir hizipleşme girişimi, parti içi yıkıcı rekabet çabaları, yeni dengeler veya farklı siyaset arayışları bu açıdan aynı zamanda Erdoğan liderliğine karşı girilmiş hareketler olarak algılanıyor. AK Parti hakkında farklı tasarı ve önerileri olan hiçbir aktör bunu göze alamıyor. Geriye arkadan dolaşmak seçeneği kalıyor. Çoğu zamanda arkadan dolaşmanın pratiğe dökülmüş hali İslamcılık tartışması başlatmak oluyor.
Erdoğan'a rakip olmanın siyasi ağırlığını yüklenmek istemeyen aktörler, ahlakçı bir İslamcılığın savunucusu olmanın konforu ile yol almak istiyorlar.
Tam da bu noktada sahici olmaktan uzaklaşıyorlar. AK Parti siyasetine, tercihlerine, kritik meydan okumalar karşısında partinin ve liderinin verdiği tepkiye açıktan karşı çıkamayanlar seslerini İslamcılık üzerinden duyuracaklarını zannediyorlar. Zor olanı tercih etseler başarı elde etme şansları yine düşük olacak ancak sahici bir tutum geliştirdikleri için siyasi iddiaları ve saygınlıkları devam edecek. Ancak kolayı ve yapay olanı tercih ederek siyasi iddialarını ve saygınlıklarını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlar.
AK Parti bir kitle partisi olmak yönüyle dinamik ve ihtiyaçları farklılaşan bir siyasi yapı. Bu yönüyle zaten halihazırda içerisinde farklı arka planlardan, siyasi geleneklerden ve gelecek tasavvurlarından aktörleri barındırıyor. Bunların bazıları kadro rotasyonu ile bazıları
içerisinden geçilen süreçlerin gereklilikleri ile bir adım öne çıkabiliyor ya da geri çekilebiliyorlar.
Ancak perde gerisine çekilen aktörler bile sahiciliklerini muhafaza ettikleri ölçüde, partinin bu anlamda heterojen yapısının bir parçası olmayı sürdürebiliyorlar.
Bugün etkisi azalmış gibi gözüken bir aktör yarın bambaşka bir siyasi süreçte kritik roller üstlenebiliyor.
Belirleyici olan AK Parti elitini oluşturan farklı kesimlerin ön veya arka planda kalması değil siyasetin şartları gereği bulundukları konumlarda veya çekildikleri pozisyonda ne yapıp ettikleri.
Bu açıdan kategorik olarak İslamcıların veya bir başka grubun diğerleri tarafından tasfiye edilmesi söz konusu değil. Ancak siyasetin doğası gereği öne çıkan veya geride kalan aktörler yeni pozisyonlarında yapıp ettikleri ile kendi kendilerini tasfiye edebiliyorlar.
[Takvim, 3 Mayıs 2017].