Türkiye çok önemli yapısal sorunlarından bir tanesini millet iradesinin doğrudan kararı ile çözdü. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi seçmenden vize aldı. Şimdi bir müddet ,'hayır' cephesinin bir kısmının sonuçları kabullenmemelerini izleyeceğiz. Seçimin güvenliği üzerine aslı astarı olmayan iddialar ve sokakları hareketlendirme çabaları birkaç gün devam edecektir.
Fakat sonuç değişmeyecek;
Sandıklardan evet çıktı ve Türkiye birinci elden kararını verdi.
Peki sandıktan çıkan tablo Türkiye'nin bundan sonraki gidişatı hakkında neler söylüyor?
Referandum akşamından başlayarak bazı yorumcular, galiba referandum ile seçimi birbirine karıştırdıkları için, uzun uzadıya yorumlar yaptılar. Basit bir parmak hesabını işlettiler ve evet oyları AK Parti ve MHP'nin oyları toplamının altında kaldı, demek ki AK Parti oy kaybetti, dediler. Hatta bir kısmı parmak hesabının üzerine sofistike analizler bina etmeye çalıştı ve AK Parti'nin desteğini kaybettiği kitlelerin şehirli muhafazakarlar olduğunu da söyledi. Doğrusu bu yorumu hangi veri ile yapıyorlar çok merak ediyorum. Açıklarlarsa öğreneceğiz inşallah.
Gelelim, referandum sonuçlarına bakılarak yapılabilecek gerçek çıkarımlara...
Elimizdeki somut göstergelerden birisi Doğu ve Güneydoğu'dan gelen evet oyları. Bölgede PKK'nın siyasi uzantısı olan HDP'nin etkinliği herkesin malumu. PKK ve HDP cephesinden yapılan hayır çağrılarına Kürt seçmenin eskisine oranla pek de karşılık vermediğini görüyoruz. Referandumdan önce birçok yorumcunun tahmin ettiği bir durumdu bu. Ancak referandum ile kesinleşti.
Terörle mücadelenin belki de en yoğun olduğu dönemde, HDP'nin hendek siyaseti yüzünden evlerini terk etmiş binlerce insan varken, birçok HDP'li milletvekili ve belediye başkanı terörle ilişkileri nedeniyle tutuklanmışken bu tablo bize neyi anlatır?
Birincisi Kürtler'in uygulanan terörle mücadele politikalarını daha fazla desteklemeye başladıklarını anlatır. Belki HDP'den kitlesel bir kopuştan bahsetmek için erken ama Kürt seçmenin kimsenin 'çantada keklik' oyu olmadığı ortaya çıktı.
Bu tablo daha derin bir analizle Türkiye siyasetine dair çıkarımlar yapmamıza da olanak sağlıyor. Evet, etnik, mezhebi, kültürel, kimliksel aidiyetler Türkiye siyasetinde güçlü. Ama yegane belirleyici değil.
Samimi, sonuç odaklı, hizmeti hedefleyen, insanların gündelik hayatlarına temas eden siyasal aktörler, kimliksel aidiyetleri aşarak farklı seçmen gruplarından destek alabiliyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin hem MHP hem de HDP tabanından evet oyu alması bunu gösteriyor.
Ve tabii bu tablo bundan sonra Türk siyasetinin temel dinamikleri hakkında da yorum yapmamıza imkan tanıyor.
Malum artık yürütmenin de başı olan Cumhurbaşkanı halkın en az yüzde 50 artı 1 oyuyla seçilecek.
Seçmenden bu oranda destek alamayan kimse Türkiye'de hükümet edemeyecek.
Bu oranda bir destek ise geleneksel kimlik kamplarının dışına çıkıp toplumun genelini kuşatacak politikalar ve siyasal söylemler oluşturmayı gerektiriyor.
Mevcut CHP yönetimi, aslı astarı olmayan daha çok sosyal medya temelli 'seçim hilesi' iftiralarını köpürterek şimdilik zaman kazanmaya çalışıyor. Kendi tabanının başarısızlık tepkisini bu noktaya yoğunlaştırarak iç hesaplaşmayı ötelemeye çalışıyor. Ancak CHP'nin esas odaklanması gereken nokta da çok farklı; yukarıda işaret ettiğimiz değişen siyaset dinamikleri.
Şimdiden yeni dönemde yapılmaması gereken en temel hatayı yapmaya başladı CHP. Referandumda hayır oyu veren yüzde 48'lik seçmen grubunu kendisinin 'çantada keklik' seçmeni zannediyor. Ancak hayırcı seçmenlerin hayır oyu vermiş olmaları ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'nin desteklediği adayı destekleyecekleri anlamına gelmiyor. Üstelik bu kapsama sorunu Ekmeleddin İhsanoğlu gibi renksiz, kokusuz, siyasetsiz bir adayla da aşılmıyor. Siyasetsiz olmak, seçmenin yarıdan fazlasının desteğini almak için yeterli değil. Aksine bu desteği alabilmenin tek yolu siyaset yapmak.
Tabii ki AK Parti ve MHP de aynı zorlukla yüzleşecek. Yeni dönemde en çok siyasetçilerin işi zorlaşacak. Bu zorluk biz seçmenlerin lehine olacak.
[Takvim, 19 Nisan 2017].