14 Mayıs seçim yarışı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasında geçecek.
Kampanyaların bütün vaatlerinin ve tartışmalarının varış noktası Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun kararsız seçmeni kendisi lehine ikna edebilmesi olacak.
Son 28 günün çok kritik olduğu ve halen yarışın başa baş durumda olduğu görüşündeyim. Elbette seçmenler iki adayın gündelik ekonomik yaşama dair vaatlerini yakından takip ediyor. Ancak seçim günü sandık başında zihinlerdeki büyük soru, ekonomiden savunma ve dış politikaya Türkiye'yi kimin daha iyi yönetebileceğine dair olacak.
Kritik etki ülkeyi kimin taşıyabileceğine dair hissiyat ile belirlenecek.
Bu soru, 6 Şubat depremleri sonrası ülkemizin afet ve risklere hazırlığını da içeriyor
Uluslararası sistemin yoğun belirsizliklere ve çetin rekabetlere gittiği dönemde kimin Türkiye'yi etkin dış politika ile yönetebileceğini de kapsıyor. Yani meselenin özü, hangi adayın daha güçlü şekilde umut verebileceğinde, kaygıları giderebileceğinde.
***
Cumhur İttifakı'nın adayı olarak Erdoğan, yirmi yıllık tecrübesi ve uluslararası siyasetteki etkin rolü ile öne çıkıyor.Erdoğan, güvenlik, savunma ve dış politika alanlarını birlikte ele alan yaklaşımıyla zaten inşasına başladığı Türkiye eksenini tahkim etme hedefine sahip.
2016-2020 arasında sert güç kullanarak gerektiğinde ABD, Rusya ve bazı bölgesel güçlerle gerilimi göze alan Erdoğan son iki yıldır Türkiye'nin kazanımlarını normalleşme politikası ile pekiştirdi.
BAE, Suudi Arabistan ve İsrail'den sonra şimdi Mısır ile yeni bir döneme giriliyor
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve Rusya'nın Ukrayna işgali sonrası Ortadoğu'da klasik ittifakları çeşitlendirmek ve sorunlu ilişkileri normalleştirmek bölgenin trendi haline geldi. Körfez ülkelerinin Ukrayna savaşında tarafsız konumlanması, Çin'in İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirmesi bölgedeki yeni denklemlere işaret ediyor. Dahası, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Avrupa için stratejik otonomi arayışı ve bu bağlamda Tayvan krizi dışında kalma çabası küresel düzlemde de büyük güçlerin dünyasının farklılaşan çıkarlarını anlatıyor.
İşte bu yeni küresel ve bölgesel dönemin en aktif ülkelerinden birisi Erdoğan liderliğindeki Türkiye.
***
Kılıçdaroğlu'nun profilinin en düşük olduğu alan ise dış politika, güvenlik ve savunma konuları. CHP'den normalleşme, Suriye ile görüşme ve Ortadoğu Teşkilatı kurma dışında ciddi bir öneri gelmiyor.Millet İttifakı'nın ortak politikalar mutabakat metni bize muhalefetin dış politikada dağınık ve muğlak olduğunu zaten göstermişti.
Bu metin "ulusal çıkarlarımız", "eşitler arası bir anlayışla kurumsal temele oturtmak" ve "müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanacak şekilde ilerletmek" gibi ezber ve kimsenin karşı çıkamayacağı ifadelerle dolu.
Halbuki ABD'nin PKK, FETÖ ve Suriye politikası "müttefiklik" ve "eşitler arası ilişkiye" uymadığı için Türk-Amerikan ilişkileri bugünkü noktada.
AB'nin Yunanistan'ın maksimalist taleplerini desteklemesi sebebiyle Kıbrıs ve Doğu Akdeniz bu durumda.
***
Muhalefetin dış politika yaklaşımı mevcut politikamızdaki ABD-Rusya dengesinin bozulmasının Suriye başta olmak üzere birçok alanda ne gibi ciddi sorunlar getirebileceğinden habersiz görünüyor.Batı adına Rusya ile gerilimler yaşamak ve hele hele sahaya sürülmek milli çıkarlarımıza büyük zarar verir.
NATO ve AB'ye karşı mevcut otonom politikamızı terk ederek Batı başkentlerine bağımlı hale gelmek Kıbrıs, Suriye ve terörle mücadele konularında kazanım değil hayati kayıplar getirir. CHP'nin "İran, Irak, Suriye ile bir araya gelelim, işbirliği platformu (OBİT) kuralım" önerisi de kâğıt üzerinde hoş, realitedeki çelişkilerden habersiz.
Tıpkı, Suriyeli mültecileri hemen geri gönderme ve ABD/AB ile daha uyumlu ilişki hedeflerinin çelişkileri gibi.
Bu tutarsız yaklaşım, olası Kılıçdaroğlu iktidarının Suriye ve Irak'ta PKK-YPG'ye ve ayrıca FETÖ'ye alan açacağı kaygısını besliyor.
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu kıyaslamasında "Putin ile Türkiye adına kimin konuşmasını istersiniz?" sorusunun gösterdiğinden daha fazla fark var.
[Sabah, 15 Nisan 2023].