SETA > Yorum |
Çatı Adayının Siyasal Rasyonalitesi

Çatı Adayının Siyasal Rasyonalitesi

Muhalefetin Türkiye gibi siyasetin sahici bir zeminde yapıldığı bir ülkede "toplumsal kucaklayıcılık veya toplumsal mutabakat" gibi muğlak bir söylem ile aday arayışına girmesi garabettir

Cumhurbaşkanlığı seçimi siyasetin gündemini belirleyen ana konu olmaya devam ediyor. Erdoğan, AK Parti'nin yarı -resmiyet kazanmış adayı durumunda. Muhalefet cephesinde ise netleşmiş bir aday yok. Bunun yerine, AK Parti'nin dışında kalan muhalefetin ana gövdesine hitap edebilecek bir "çatı adayı" aranıyor. Seçime bu kadar yaklaşıldığı bir ortamda muhalefetin "ortak" adayının hala belli olmaması ya ciddi bir yenilmişlik ve peşinen mağlubiyeti kabul etme ruh halinin ya da hazırlıksızlığın eseridir. Bunun yanında, "çatı adayı" arayışı aynı zamanda hesap ve profil hatalarını da yansıtıyor.

HESAP HATASI

Çatı adayı ile ilgili cevaplanması gereken ilk soru çatının nasıl bir sosyal ve siyasal zemin üzerinden inşa edileceğidir. Bu konuda iki senaryo ön plana çıkmaktadır.

Birincisi, matematiksel olarak seçilecek adayın şansının olabilmesi için MHP ve CHP'nin yanı sıra farklı kesimlerden de oy alması gerekir.

CHP ile MHP'nin en geniş ortak kesişim kümesi "laik milliyetçi" eksendir. Önceki seçimlerin ortaya koyduğu gibi, laik milliyetçiliğin oy potansiyeli yüzde 45'in altındadır. Bu bloğun sahip olduğunun dışında laiklik bileşini ile ulaşacağı başka bir seçmen kümesi bulunmamaktadır. Bu nedenle, milliyetçi kısmına ağırlık verip AK Parti tabanında milliyetçiliği muhafazakârlığından baskın olabilecek bir kesimi hedefleyecektir.

Fakat hem her seçimde daha fazla yaşanan seçmen konsolidasyonu hem de bu ittifakın aynı zamanda baskın "laik" karakteri böyle bir girişimin başarı şansını sınırlandırmaktadır.

Bu tablonun karşısında ise muhafazakâr- dindar blok yer almaktadır. AK Parti'nin siyasal öncülüğünü yaptığı bu bloğun oy potansiyeli yüzde 50-60 bandında seyretmektedir. Seçim süreci boyunca bu bloğa yönelik iyi bir dil ve siyaset izlenerek blokun içinde bir arızanın çıkmasının önüne geçilebilirse, bu bloğun siyasal temsilciğini yapan aday, ki bugünkü denklemde Erdoğan, seçimi rahat bir şekilde kazanacaktır.

Buna karşın, ikinci bir seçenek Cumhurbaşkanlığı seçimi için fikirsel ve siyasal temelli bir ittifak kurmaktan ziyade, ortak "öteki"olarak Erdoğan-karşıtlığı üzerinden bir seçim ittifakının yapılmasını salık vermektedir. Bu ittifakta yer alacak parti ve hareketlerin hepsinin ortak keseni Erdoğan karşıtlığı olacaktır. Dolayısıyla söz konusu olan, ilke-fikir ittifakından ziyade itiraz ittifakıdır. Fakat bu hesap, Türkiye gibi sahici sosyal zeminler üzerine oturan siyasal partilerin, bütün siyasal, ilkesel ve projeksiyonel farklılıklarını Erdoğan karşıtlığına kurban etmelerini varsaymaktadır. Son seçimlerde AK Parti'ye oy vermeyen yaklaşık yüzde 54'lük bir kesimin anti-Erdoğancılık ortak parantezinde buluşması olası veya rasyonel gözükmemektedir. Daha açık ifade edersek, MHP'den BDP'ye, CHP'den Saadet Partisi'ne, İşçi Partisi'nden BBP'ye kadar geniş bir siyasal yelpazenin siyasal iddialarını Erdoğan'ı engelleme siyasetine harcamaları düşünülemez. Negatif bir kurguya sahip olan bu blokta, siyaset ile alakalı projesi ve projeksiyonu olan, pro-aktif siyaseti benimseyen, kurucu bir akıla sahip bir partinin yer almasının siyasal rasyonalitesi zayıftır.

PROFİL HATASI

2007'de yapılan reformlarla Cumhurbaşkanlığı kurumunun halk ile bağının yeniden sağlandığı bir ortamda, muhalefetin Türkiye gibi siyasetin sahici bir zeminde yapıldığı bir ülkede "toplumsal kucaklayıcılık veya toplumsal mutabakat" gibi muğlak bir söylem ile aday arayışına girmesi garabettir. Türkiye, siyaset dışı veya siyaset üstü bir profil yerine, temel siyasal meselelerde pozisyon alabilen, güçlü toplumsal karşılığa sahip olan, toplumu ikna edebilen, Çözüm Süreci, aktif dış politika gibi politikaların devam ettirilmesi yönünde irade ortaya koyabilen bir profile ihtiyaç duymaktadır.

Bu minvalde, MHP'nin "çatı adayı" konusunda fikir almak için ilk ziyaret ettiklerinin Demirel ve Sezer olması, muhtemel ortak adayın profili ile ilgili ümitsiz işaretler vermektedir. Demirel, 1990'lı yıllarda miadını dolduran, iflas eden merkez sağ siyaset ile müesses sistemin darbe/zorba siyasetini temsil etmektedir. Sezer ise 2000'li yıllarda toplumun değişim iradesi karşısında vesayetçi sistemin direncini resmetmektedir. Toplumsal hafızada olumsuz imajları bu kadar taze ve canlı olan bu şahıslarla yapılan fikir teatilerinin eseri olacak bir Cumhurbaşkanı adayının bu bloğun tahayyül ettiği yeni seçmenlere ulaşma şansı bulunmamaktadır. Unutmayalım ki, halkın doğrudan katılacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayların seçim başarısını belirleyecek ana faktör siyaset ve toplumla nasıl ilişki kuracaklarıdır.

Halkın doğrudan katılacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayların seçim başarısını belirleyecek ana faktör siyaset ve toplumla nasıl ilişki kuracaklarıdır

[Sabah Perspektif, 24 Mayıs 2014]