Tartışma yeni değil. Yerel seçimlerin hemen ardından muhalefet erken seçim tartışmasını başlatmak istiyordu. Ancak, toplumdaki seçim yorgunluğundan dolayı tepki ile karşılanacaklarını bildiklerinden meseleye dolaylı yönden yaklaşmayı denediler.
AK Parti’nin erken seçim istemek zorunda kalacağını söyleyerek işe başladılar. Gerekçe olarak, “büyükşehirleri kaybetmenin sorumluluğu tartışması” üzerinden iç bütünlüğünü korumakta zorlanacağını ileri sürdüler.
İktidar partisi seçimlerin ardından yapılacak muhasebe sürecini iç bütünlüğe zarar verecek bir boyuta taşımadı. Kongre süreçlerini başlatarak değişimi ve yenilenmeyi normal süreçlerine bıraktı.
Ardından muhalefet, AK Parti’den ayrılanlar ve parti kurma çalışmalarına başlama ihtimalleri üzerinden, AK Parti’nin içinden büyük kopuşların olacağına yatırım yaptılar. Erken seçim gözüktü diye açıklama yaptılar.
Beklenen yine gerçekleşmedi.
Ekonomik sorunların derin bir krize doğru gideceği beklentisi işe yarayabilirdi. Ekonomik sorunlar, bölgesel ve küresel sıkışma ile birleşince iktidarın erken seçim kararı almaktan başka çaresi kalmayacaktı. Hem yıllardır ümit bağladıkları ABD yaptırımları da devreye girerse, en geç 2021’de erken seçim kaçınılmazdı.
Araya koronavirüs salgını girdi. İlk günlerde, iktidarın krizin altından kalkamayacağını düşündüler. Muhalefete göre, ekonomisi çok iyi olan devletler bile zorlandığına göre, Türkiye krizden kesin olarak çıkamayacaktı.
Bir taraftan da Erdoğan bu krizden de güçlenerek çıkarsa endişesini yaşadılar. Bundan dolayı, salgın sürecinde yürütülen mücadeleyi, değersizleştirmek ve itibarsızlaştırmak için epeyce uğraştılar.
Hükûmet salgını, Almanya dâhil, tüm Batı ülkelerinden daha iyi yönetti. Ekonomi ile ilgili beklenenin de ötesinde yardım ve destek paketleri açıkladı. Hatta kriz sonrası en hızlı toparlanabilecek ülkelerden birinin Türkiye olduğuna yönelik uluslararası medyada haberler çıkmaya başladı...
Böyle bir tablo ortaya çıkınca; salgın döneminde bir süre soğumaya bırakılan erken seçim tartışması yeniden ısıtıldı.
Bu sefer yeni argüman, AK Parti’den ayrılanların kurduğu partiler palazlanmadan iktidarın baskın seçim kararı almak zorunda kalacağı üzerindeydi. Ödünç milletvekili tartışması başlatılarak bu argüman gündemin ön sırasına yerleştirildi.
Eş zamanlı olarak, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçim isteyeceği söylemleri, medyada muhalif kesimler tarafından yaygınlaştırıldı. Ekonomik meseleler yine erken seçim tartışmasına eklemlendi...
Bu tartışmayı yapanlar da biliyor ki, ufukta bir erken seçim yok. Erken seçimin niçin olmayacağını iki başlıkta toplamak mümkün.
İlki, erken seçim kararı almak teknik olarak çok zor. Siyasal sistemin değişmesiyle birlikte erken seçim kararını ya cumhurbaşkanı ya da meclis alır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan istemediği müddetçe, teknik olarak erken seçime gitmek mümkün değil. AK Parti (291 milletvekili) ve MHP’nin (49 milletvekili) mevcut milletvekili toplamıyla bile Meclis erken seçim kararı alamıyor. Erken seçim kararının alınabilmesi için 360 milletvekilinin “evet” demesi gerekiyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli, bir önceki gün yaptığı açıklamada üstüne basa basa, “Erken seçim söylemi ayıplı bir tuzaktır, kirli bir tertiptir, dibi uçurum olan bir tezgâhtır. Bu tuzağa düşecek, bu tertibe kanacak, bu tezgâha gelecek aklı başında hiç kimse yoktur. Erken seçime ihtiyaç olmadığı gibi bununla ilgili dolambaçlı yollardan zorlama yapanlar demokrasi ve millet muhalifi çevrelerden başkası değildir” diyerek bu konudaki partisi üzerinden yapılan tartışmalara son noktayı koydu.
İkinci olarak, siyasi açıdan erken seçimin iktidara ya da Cumhur İttifakı partilerine bir yararı olmaz. Bir defa, Cumhurbaşkanının bir dönemi heba edilmiş olur. Diğer taraftan, seçmen erken seçim kararı alınmasını olumlu karşılamaz. Çünkü, kesintisiz seçimler döneminden yeni çıktık.
Muhalefetin iddia ettiği şekliyle “ekonomi daha kötüye gitmeden iktidar erken seçim kararı alır” argümanının da elle tutulur bir tarafı yok.
Bu açılardan bakıldığında, muhalefet de tek başına erken seçim kararı alamayacağına göre, bu tartışmaların normalde gündemden düşmesi gerekir. Gerçeklik böyle olmasına rağmen, muhalefet kendi tabanını diri ve konsolide tutmak için bu tartışmayı sürekli yeni gerekçeler üzerinden maalesef devam ettirecektir.
[Türkiye, 4 Haziran 2020].