AK Parti Türkiye'nin dönüÅŸümünde muktedir olma konumuna geldiÄŸinden itibaren sokakların ateÅŸiyle imtihan edilir oldu.
2007 CumhurbaÅŸkanlığı krizi döneminde de meydanlar harekete geçirilmiÅŸti. Ancak o dönemde meydanların destekçisi olan Kemalist vesayet hâlâ güçlü bir direnç ortaya koyabiliyordu.
Gezi olayları, AK Parti iktidarını seçim yoluyla ya da vesayetçi unsurların müdahalesiyle götüremeyeceÄŸini anlayan çevrelerin öfkesini sokaklara taşımıştı. 17 Aralık denemesi ise devletin kritik kurumlarında odaklanan paralel yapının toplumsal bir sermayeyi AK Parti aleyhine çevirmesiydi. Kobani gösterilerinde ortaya çıkan ÅŸiddet ise yeni bir öfkenin tezahürü.
Bu üç olayın da önümüzdeki on yılda Türkiye'deki iktidar-muhalefet iliÅŸkilerini dönüÅŸtüren bir mahiyeti var.
Hükümetlerin iktidardan devrilmesinin baÅŸlıca sebebi ekonomiden dış politikaya beklenen performansı gösterememesi ve bunun akabinde toplumsal desteÄŸini yitirmesidir. 90'lı yılların ekonomik ve siyasal krizleri partileri ve liderleri bu yüzden tasfiye etti.
AK Parti hükümetlerinin karşı karşıya olduÄŸu meydan okuma ise çok farklı. Uyguladığı siyasalarla performansını beÄŸenecek seçmen kitlesini sürekli geniÅŸleten AK Parti yeni bir muhalefet olgusuyla yüzleÅŸiyor: Sokakları iÅŸgal eden ve ÅŸiddet uygulayan organize grupların gündemi.
Elbette "endiÅŸeli" ya da "fırtına" gençlik grupları Türkiye siyasetinin klasik aktörleri olan siyasi partilerle alakalı yapılar. Ancak Gezi ve Kobani gösterilerinde ortaya çıkan ÅŸiddetin büyüklüÄŸü gösterdi ki sokaklardaki muhalefet gittikçe bu aktörlerin kontrolünden de çıkmaktadır.
Hatırlayalım, Türkiye son on beÅŸ yılda önemli bir demokratikleÅŸme sürecinde geçti. AB Müktesebatı'na uyum amacıyla baÅŸlayan ve Çözüm süreciyle zirveye ulaÅŸan bu süreç siyasal alanı bütün aktörler lehine geniÅŸletti. Hatta geniÅŸleyen bu siyasal alan bugün muhalif grupların sokakları kolonize etmesine de imkân tanıyor.
Demokrasilerin yaÅŸam alanı olan meydanlarda ve sokaklarda güvenlik zafiyeti olması kabul edilemez. Gösterilerin kolaylıkla ÅŸiddetin ve linç hadiselerinin cereyan ettiÄŸi yerler haline gelmesi ise endiÅŸe vericidir.
Hüda-Par mensubu üç kiÅŸinin linç edilmesi ve bunun üzerine yapılan düzenlemeler ister istemez güvenlik-özgürlük ikilemini tartışmaya açıyor. Demokrasilerin deÄŸiÅŸmeyen bir gündemidir güvenlik-özgürlük ikilemi.
AK Parti'nin karşılaÅŸtığı sorun kendi demokratikleÅŸtirdiÄŸi bir siyasal alanın boÅŸluklarında ortaya çıkan güvenlik sorunlarını yönetmektir. Ve bunu yönetmeye çalışırken de "polis devleti kurmak," "12 Eylül dönemini geri getirmek" ve "otoriterleÅŸmekle" suçlanmaktır. Ä°ktidarın muhalefete cevabı ise 90'ları geri çevirme eleÅŸtirisidir.
PKK, Çözüm Süreci'nin kendisine tanıdığı siyasal imkânlara ÅŸiddeti de ekleyerek Hükümet'le bilek güreÅŸine soyunuyor. Hükümet olmanın zorluÄŸu burada.
Yeni Türkiye'nin ihtiyacı olan daha demokratik ve daha güvenli bir ülke. Sokakların ÅŸiddeti, güvenliÄŸi ve istikrarı erozyona uÄŸratırsa daha demokratik bir sistemin inÅŸa edileceÄŸi zemin kalmayabilir. 12 yıldır Türkiye'yi yöneten partinin baÅŸarısının sınavı da bu. Hem bin bir zahmetle geniÅŸlettiÄŸi siyasal alan geniÅŸ kalmalı. Hem de bu alanı kullanan aktörlerin; Kürt milliyetçilerinin ya da Ulusalcıların sorumsuzluÄŸundan neÅŸet edecek güç mücadelesinin demokrasi içinde yürüt&uum