Türkiye, terörle mücadele eden bir ülke. Ama garip bir şekilde terörle mücadele ettiği için eleştirilen bir ülke. Mücadele ettiği teröristin hesabı sorulurken, artık dokunmadığı teröristin de hesabını sormaya başladılar.
PKK, siyasi uzantıları ve Erdoğan karşıtlığı ile yanıp kavrulan diğerleri, uzun süredir Hurşit Külter’le yatıp Hurşit Külter’le kalkıyorlardı. Teröristin gözaltına alındığını, sonra kendisinden bir daha haber alınamadığını söylüyorlardı. Gerisi bildik hikâye… “Türkiye terörle mücadelede hukukun dışına çıktı, 90’ların enstrümanlarını kullanmaya başladı, insan haklarını ihlal ediliyor, yargısız infaz yapılıyor…” vs…
Geçenlerde sözde insan hakları aktivistlerimizin “yârdan bir haber yok mu?” diye gözyaşı döktükleri Hurşit Külter, Kerkük’te ortaya çıktı. Kanlı, canlı ve sapasağlam... Güvelik gerekçesiyle yerini saklaması gerekiyormuş. HDP’nin, CHP’nin ve sözde insan hakları derneklerinin iddia ettiği gibi devlet tarafından alıkonulmamış “infaz” edilmemiş.
Peki, malum cepheden bir utanma, özür ya da açıklama duyduk mu? Tabii ki hayır! PKK/HDP cephesinden zaten böyle bir beklentimiz yok. Yalana bağımlı bir siyaset takip ediyorlar. Daha doğrusu, siyaset namı altında terör örgütünün halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütüyorlar. Terörün halkla ilişkileri de ancak yalanla yürütülebilir.
Maalesef insan hakları örgütleri veya aktivistleri denilince aklımıza gelenlerin de bir müddettir insan haklarından anladıkları terörist hakları! PKK’nın sivilleri ve/veya askerleri hedef alan, hayat hakkını ortadan kaldıran saldırılarından sonra, örgütün adını anmadan “silahlar sussun” açıklaması yapmakla maruflar. En iyi bildikleri iş, teröre terör demeden, şiddeti kınarmış gibi yapmak, hümanistlik oynamak. Hâliyle onlardan da “biz yanılmışız ve kamuoyunu yanıltmışız, kusura bakmayın” diye bir açıklama beklemek safdillik olur.
Geriye kalıyor CHP… Peki hangi CHP?
- Cumhuriyeti kurmakla övünen, altı oku benimseyen CHP mi? Hani devletçi, milliyetçi ve halkçı olan…
- Yoksa sosyal demokrat CHP mi? Özgürlükçü olması, statükoya karşı millî iradeyi savunması beklenen…
- Belki ulusalcı CHP’dir? Vatan elden gidiyor diye Cumhuriyet Mitingleri düzenleyen, AK Parti’yi çözüm süreci zamanında “teröriste vatanı satıyorsunuz” diye kıyasıya eleştiren, Erdoğan’ın başkanlık karşılığında PKK’ya federasyon sözü verdiğini iddia eden CHP.
- Organik salatalık, domates gibi, organik sol peşine düşen “Anadolu solu” diye hâlâ kimsenin anlamamış olduğu, hangi derde derman olduğu bir türlü bilinemeyen CHP olabilir mi?
- Peki, Paralel CHP? FETÖ’ye ne zaman operasyon yapılsa olay mahallinde biten, FETÖ medyasının önünde dayanışma mesajları veren, FETÖ’cü olduğu için ihraç edilen kamu çalışanı sayısından fazla kişinin mağdur edildiğini iddia eden…
Mezhepçi/İslamofobik/ayrılıkçı CHP…
Hayır, bu ithamlar ağır değil. CHP’nin tüm kimlik karmaşası içerisinde bu kanat, istikrarlı bir şekilde CHP’de temsil ediliyor ve hatta partinin kamusal yüzleri hâline geliyor. Her fırsatta İslamiyet’e kin kusan Hüseyin Aygün bu kanattandı. Onun yerine ikame olan ve İran ile Türkiye savaşsa İran’ın safında yer alacağını açık seçik ilan eden Eren Erdem bu ekibin güncel temsilcisi. Mezhepçilik, İslam düşmanlığı ve ayrılıkçılık daha sofistike bir şekilde yapılacaksa Erdem’in yardımına hemen Sezgin Tanrıkulu koşuyor. Ne de olsa Tanrıkulu “insan hakları savunucusu”. Daha havalı ve “saygıdeğer” bir unvanı var.
Hurşit Külter’in sağ olduğu ortaya çıktıktan sonra açıklamayı da “insan hakları savunucusu” CHP’li Sezgin Tanrıkulu yaptı. Yanlış anlamayın özür dilemedi. “Devlet ortadan kaldırdı” dediğimiz adam hayattaymış hata ettik de demedi. “Biz insan hakları savunucusuyuz, kimsenin bize hesap sormaya, bizi eleştirmeye hakkı yok” dedi!
[Türkiye, 11 Ekim 2016].