Darbe girişiminin milletin sivil-demokratik direnişiyle bastırılması siyasi dinamiklerimizi yeniden harmanlıyor. Bunun en açık ispatını Yenikapı'daki iki fotoğraf karesinde bulabiliriz. İlki, 5 milyon insanımızın bayraklarla donanmış muhteşem coşkusu. Bu milli iradenin yeniden kalıba dökülmesi. İkincisi de, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve muhalefet partileri liderlerinin miting öncesi sohbet etmeleri. Mitingde yapılan konuşmalar da olağanüstü bir dönemde siyaset kurumunun ortak değerler üzerinde birleşmesine güzel örnekler teşkil etti. İkinci davet üzerine mitinge katılan CHP lideri Kılıçdaroğlu bile "Yeni" Türkiye kavramını kullandı. Bu uzlaşma milletin siyaset kurumuna dayattığı bir mecburiyet. Kanaatimce CHP de bir tereddütten sonra doğru yerde durarak siyasetin kaybedeni olmaktan kurtuldu. 15 Temmuz gecesi Türkiye toplumu kendi geleceğine sahip çıkan yeni bir vatanseverlik kavramı üretti. Aslında söz konusu yeni vatanseverlik kavramı ülkesi üzerinde yapılan operasyonlara karşı teyakkuz halinde olan milletin siyasi bilincinin ürünü. Özgüveni yüksek ve Batı'ya eleştirel bakan yeni vatanseverlik ruhu önümüzdeki dönemde siyasi hayatımızı şekillendiren ana unsur olacak. Meşruiyetini Yenikapı ruhundan almayan argümanların kitleleri ikna şansı olmayacak. Bu süreçte en sıkıntılı siyasi aktörün HDP olacağı ise kesin. "Ne darbe ne sivil dikta" yaklaşımı ile 15 Temmuz'da güçlü bir tepki koyamayan Kürt milliyetçilerinin alanı daha da daralacak gibi. Zira Yenikapı'da oluşan geniş siyasi uzlaşmanın başlangıcı Temmuz 2015'te PKK terörünün çözüm sürecini bitirmesine kadar götürülebilir. 7 Haziran 2015 seçimleri ile demokratikleştirici fonksiyon üstleneceği iddia edilen HDP kısa sürede Türkiyelileşemediğini ispatladı. PKK terörü ile siyaset arasına mesafe koyamadı. Türkiye'nin beka probleminde yabancı güçlerle çalışan, taşeron konumda algılanmayı tercih etti. Kuzey Suriye ile Güneydoğu ilçelerini birleştirmek gibi çılgın bir hamleye kalkıştı. Darbe girişiminden sonra gelinen noktada ise HDP iyice marjinalleşirken PKK ve FETÖ, ülkenin güvenliğinin, geleceğinin iki düşmanı olarak özdeşleşti. Bir zamanlar birbirinin hasmı gibi görünen iki örgütün temsil ettiği güncel tehdit bahsettiğim vatanseverlik kavramının tepki düzlemini oluşturuyor. Bu tepki HDP haricindeki siyasi partileri birleştiren ortak duygu ve söylem zeminini genişletmekte. Dahası CHP tabanını HDP'den hızlıca uzaklaştırmakta. Bu durumun somut bir tezahürü FETÖ tasfiyesi yapılan bir dönemde Cemil Bayık'ın PKK'ya metropollerde polisi hedef alan saldırıları emretmesi. Diğeri ise HDP Grup Başkanvekili Baluken'in Yenikapı mitingine katılan muhalefet liderlerini "Sarayın önünde nöbet tutmaya" davet etmesi ve Bahçeli'ye "Erdoğan'ın yedek lastiği" demesi. Aslında HDP'nin siyaseten marjinalleşmesinin taşları 7 Haziran-1 Kasım arasında döşendi. PKK terörünün yeniden yoğunlaşması ile HDP yetkilileri CHP ve MHP'yi de AK Parti ile birlikte "Kürt karşıtlığında" birleşmekle suçlamaya başladılar. 15 Temmuz sonrası bu söylemi kullanmaya devam ettiler. Bu gidişat Kürt milliyetçilerinin Türkiye siyasetine ve AK Parti muhaliflerine söyleyecek bir sözünün kalmadığı bir yere doğru. Yenikapı mitingi ile iktidar ve muhalefet vatanseverlik kavramında uzlaşırken HDP "Batı'nın içimizdeki taşeronu" algılamasını pekiştiren bir yolda. PKK ve FETÖ'nün "Batı'nın Türkiye'ye baskısını, müdahalesini" isteyen söylemde buluşması öncesi olmayan çifte bir yabancılaşma. Türkiye toplumu "yeni bir Türkiyelileşme" sürecinden geçerken HDP yeni dönemin kaybedenler kulübünün asıl üyeleri arasında. Ne diyelim, hem de FETÖ ile birlikte.
[Sabah, 9 Ağustos 2016].