PKK'nın silahsızlandırılması için son beş yıl içinde ikinci kez başlatılan 'çözüm süreci', sorunun paydaşları açısından ilginç siyasal pozisyonların oluşmasına yol açtı. Yeni sürecin merkezini Başbakan Erdoğan ve AK Parti işgal ediyor. 2005 Ağustos'ta Diyarbakır konuşmasıyla soruna nasıl yaklaştığının ilk işaretini veren Erdoğan, yıllar içinde Kürt meselesi ve PKK'nın silahsızlandırmasını gündeminden hiç düşürmedi. AK Parti, 'Türkiye'nin her yerinden oy almanın' ve 'iktidar' olmanın yüklediği sorumlulukların inşa ettiği çerçevede, soruna dışarıdan karmaşık görünen ama özünde tutarlı şekilde yaklaşmaya devam edegeldi. Erdoğan'ın siyasi mühendisliklerinin 'seyrini' göz ardı edip 'kesitlerine' odaklananlar düzenli şekilde hayal kırıklığına uğramak durumunda kaldılar.
AK Parti'yi ve son on yılda Türkiye'de yaşanan seyri büyük ölçüde yanlış okuyan kesimlerin başında da PKK çevreleri geldi. PKK, AK Parti iktidarı boyunca istisnası olmayacak şekilde 'eski Türkiye'ye malzeme veya destek verecek bir seyir izlemekten hiçbir zaman geri durmadı. PKK ve çevresindeki partili veya partisiz aktörlerin büyük kısmı kendilerine yeni düşman olarak 'AK Parti'yi bulmuşlardı. PKK'lı siyasal dilin tutarlılık endişesi ve dibi olmayan 'komplo dünyası' AK Parti ve Erdoğan'ı şeytanlaştırmak için fazlaca malzeme veriyordu. Bu durum 2013 çözüm sürecini, son yıllarını 'Erdoğan düşmanlığına' sıkıştırmış olan PKK'lı ve BDP'li aktörlerin, ne kadar taşıyıp taşıyamayacağı sualini de sorunun merkezine koymuş oldu.
İmralı'ya giden BDP'li vekillerin yaptığı görüşmenin ortaya çıkardığı en can alıcı nokta da yukarıdaki sualin ehemmiyetini teyit etmektedir. Basına BDP'lilerin hazırladığı görüşme notlarından hazırlanarak sızdırılan ve tam anlamıyla süreci provoke etmeye yönelik metinden anlaşılan da aktörlerin 2013 sürecini taşımakta zorlanacakları gerçeğini ortaya koymuş oldu. Tartışmalardan ortaya çıkan manzaraya göre, Öcalan 2013'te, BDP 1990'larda ve PKK ise 1980'lerde durarak bu süreçte aktör olmaya gayret ediyorlar. Ortaya çıkan mezkur derin siyasal eşzamanlama krizi içinde 2013 çözüm süreci kendisine bir yol bulmaya gayret edecek.
Öcalan'dan başlamak gerekirse karşımıza bizi şaşırtan bir tablo çıktığını söylemek zor. Öcalan kendine has travmalarıyla inşa ettiği dünyasında oldukça pragmatist bir isim. En sık kullandığı kelime 'komplo' ve 'ajan'. Hatta çoğu kez en sıradan siyasal ve oldukça aşikâr durumlar için bile bu kelimeleri tercih ediyor. Erdoğan ve AK Parti'nin on yılda Türkiye'de sebep oldukları değişimin 'asıl sebebi biziz diyenler' kervanına o da katılıyor. 'Olanların olma ihtimaline' fazlaca kıymet vermeyerek sürekli daha üst bir irade arayışından hiç geri durmuyor. Son on yıl boyunca da benzer akıl yürütmeyle sürekli 'Türkiye'de asıl irade kim' sualinin peşine düşüp durmuş. Sonuçta 'eski Türkiye iktidar odaklarının tasallutundan' zar zor kurtulup, seçilmişlerin, yarım yüzyıl sonra olsa da, Türkiye'de iktidar oldukları hakikatiyle yüzleşmeye başlamış görünüyor. Öcalan burada durmayıp 'yeni Türkiye'nin' bölgesel denklemdeki ağırlık merkezini de fark etmişe benziyor. Bu sebepten dolayı çözüm sürecinde 'PKK'nın silahsızlandırılmasının' tercih değil mecburiyet olduğunu fark eden ilk PKK'lı aktör. Meta teorilerin, kompleks komploların dünyasından ortaya çıkan Öcalan figürü çok karmaşık. Bütün bu karmaşa içinde süreç yürümek durumunda.
Öcalan ile BDP ve PKK arasında aşikâr hale gelen siyasal algı ve takvim farkı 2013 çözüm sürecinin en sancılı kısmını oluşturmaktadır. BDP'li heyetin Öcalan'ın karşısına iki yıllık bir takvimle çıkması ise PKK-BDP çizgisinin 2013 siyasal dünyasında yaşamadıklarını gösteren en açık delil niteliğinde. Çözüm sürecini 2014'le başlayan 'seçim üçlemesine' boğdurmayı hedefleyen iki yıllık planın Öcalan tarafından sert şekilde reddedilerek 'üç haftalık bir planın' masaya konması ise PKKBDP açısından bir travmaya işaret ediyor. "Kürt sorunu ila-nihaye devam edecek" dünyası ile "çözüme odaklı" dünyanın karşı karşıya gelmesine şahitlik ediyoruz. Tarifsiz maksimalist hedeflerle, ulaşılabilir somut adımları esir almaya çalışan bu yaklaşım tarzı en başta aydınlarca mahkûm edilmelidir. PKK terörünün devam etmediği bir dünyada, legal siyasi yollarla söyleyecek fazla sözü olmayanlar ancak sürecin uzamasını ya da çözümün gelmemesini arzu edebilirler. Benzer şekilde son sızmaları magazin düzeyinde tüketen liberal kalemlerle, belge ve istihbarat müptelası kalemler de çözüm sürecinde pozitif gündeme katkı vermeyecekler.
BDP-PKK çizgisinin Öcalan sancısı sadece siyasal takvim düzeyinde olsaydı, iyiydi. Söylem ve dünya görüşü olarak da derin bir kopuşla karşı karşıyayız. Öcalan'ın 'komplo dünyasında' BDP'lilerin hazırladığı notları siyasi bir mühendislikle Türkiye'nin son dönem tartıştığı hassas başlıklarla süsleyip servis edenlerin karşılığı olmayan ucuz komplosundan bahsetmiyoruz. Bu türden provokasyonların ilacı sonuç alıcı adımlardır. PKK'nın silahsızlanma sürecinin ilerlemesi bu türden müdahaleleri anlamsız kılmanın tek yoludur. Lakin toplamda BDP-PKK çizgisi aynı anda hem Öcalan hem de 2013 çözüm süreci imtihanından geçmek durumundalar. Bu imtihandan PKK-BDP'nin tek muhatabı olan milleti ikna etmeyi başaracak bir siyasi dil geliştirerek geçebilirler. Aksi takdirde eski Türkiye'nin ezberleriyle 2013 siyasi dünyasında yaratabilecekleri bir fark bulunmuyor.