SETA > Yorum |
Erdoğan ın İbn Haldun Üniversitesi nde Verdiği İpucu

Erdoğan’ın İbn Haldun Üniversitesi’nde Verdiği İpucu

Türkiye milli menfaatleri gereği kimi ülkelerle bazı konularda gerilim yaşıyor. Ancak bunu, sanılanın aksine, uzlaşmaz ideolojik temellere oturtmadığı için uygun şartlarda ve karşılıklı olarak aynı ülkelerle ilişkilerini normalleştirebiliyor. Ankara işbirliği yaptığı ülkelerin zor zamanında risk alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başarılı diplomasisi ile tahıl koridorunun açılması dünya medyasının gündeminde.

Odessa Limanı'nın Rus füzeleri tarafından vurulmasına rağmen İstanbul'da imzalanan anlaşmaların hayata geçmesi bekleniyor. Rusların son saldırısını "Savaş hâlâ devam ediyor" mesajı olarak okuyan da oldu. Karşı tarafta kafa karışıklığı oluşturmaya yönelik "çelişkili taktik" olarak gören de oldu.

Her hâlükârda Moskova, dünyaya sadece savaşan değil aynı zamanda müzakere eden bir güç olduğu görüntüsü verme ihtiyacı var. Bu itibarla, aksamalar olsa da tahıl sevkiyatı anlaşmasının uygulanması Moskova'nın da lehine.

***

Erdoğan'ın tahıl anlaşmasına ulaşmadaki istisnai rolünün Paris ve Berlin gibi kimi başkentlerde kıskançlıkla karşılandığını gördük. Neden böylesi etkili arabulucu bir rolün kendi siyasetçileri tarafından üstlenilmediğini sorgulayanlar oldu. Bu başarının "tesadüfi, anlık veya cambazlık ürünü" olmadığını aksine yeni uluslararası ortamın doğru okunmasından kaynaklanan ve süreklilik içindeki bir politikanın sonucu olduğunu önceki yazımda belirttim. İçeride ve dışarıda kimi yorumcuların Erdoğan'ın dış politikasını anlamada ve anlamlandırmada zorlandığını görüyorum. "Eksen" değiştirmeden "mecbur kalınan zor müttefike", oportünizmden ideolojik yayılmacılığa, yalnızlıktan her masada oturma esnekliğine kadar birçok etiketi kullanıyorlar. Tahran Zirvesi sırasında "Batı'ya meydan okuyan ittifak" içinde olma eleştirisi yapılırken birkaç gün sonra Ankara'nın denge politikası sayesinde tahıl koridorunun açılması övüldü. Son yıllarda Türkiye sürekli olarak dünya başkentlerinin gündemini meşgul ediyor. Kimi zaman normalleşme politikasındaki ısrarı ile dikkatleri çekiyor. Kimi zaman da İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğini şartlara bağlama, Yunanistan ile gerginlik ve Suriye'de operasyon yapma isteği gibi gerilim konuları ile tartışılıyor.

***

Türkiye'nin çok kutuplu dünyanın şartlarına göre inisiyatif alan diplomasi yaklaşımını Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz pazar günü benim de öğretim üyesi olduğum İbn Haldun Üniversitesi'nin mezuniyet töreninde açıklığa kavuşturdu: "Bazı dostlar şunu söylüyor; 'Ya ben sizi anlayamıyorum. Hayırdır? Hem kavga ediyorsunuz hem ara buluyorsunuz. Nasıl oluyor bu iş?' İşin zaten anahtarı orası. Bütün mesele dost kazanmak, düşman değil... Bize güvenen dost ve kardeş toplumları ve ülkeleri, zor zamanlarında hep yanlarında olarak hayal kırıklığına uğratmadık. Türkiye'ye karşı sistematik husumet politikası izleyen herkesi tutumunu gözden geçirmeye ve uzlaşma yolları aramaya mecbur bıraktık.  Siyasi, ekonomik ve askeri çıkarlarımızdan taviz vermeden bölgesel ve küresel ilişkilerimizi koruyabileceğimizi gösterdik."

***

Evet, Türkiye milli menfaatleri gereği kimi ülkelerle bazı konularda gerilim yaşıyor.

Ancak bunu, sanılanın aksine, uzlaşmaz ideolojik temellere oturtmadığı için uygun şartlarda ve karşılıklı olarak aynı ülkelerle ilişkilerini normalleştirebiliyor. Ankara işbirliği yaptığı ülkelerin zor zamanında risk alıyor.

Libya, Azerbaycan ve Katar ile ikili ilişkilerimiz bunun parlak örnekleri. Böylece dostluğunun değerli olduğunu hasımlık yapanlara da gösteriyor. Hasımlık içerisinde olanlara kalıcı düşman olarak bakmıyor. ABD, Rusya ve İran gibi güçlerle işbirliği ve rekabet dengesini yürütebiliyor. Ciddi güvenlik meselelerinde bile (Suriye, PKK-YPG, FETÖ) hem gerilimi hem paranteze almayı uygulayabiliyor. Rekabetini yapıyor, gerekirse sert ve yumuşak gücünü gösteriyor ve ortak menfaat oluşturma anını yakaladığında fırsatı kaçırmıyor. Bu da Türkiye'nin bazı ülkelerle neden hızlı normalleşebildiğini açıklıyor.

Ankara ile iyi ilişki zor zamanda güvenilecek güçlü ilişki demektir. Gerekirse gerilimden çekinmediği için Ankara ile işbirliği yapmak daha değerli. İşte bu sebeplerle "eksen değiştirme, Batı karşıtı olma, yeni ittifaka girme, yayılmacılık veya yalnızlık" gibi nitelemeler mevcut dış politikamız için hiçbir şey söylemiyor. Erdoğan ise, "Batıcı" ya da "Batı karşıtı" değil, yerli-milli bir siyasetçi.

[Sabah 26 Temmuz 2022].