Başından beri Zeytindalı Operasyonu’nun askeri kısmıyla birlikte büyük bir medya savaşının yürütüleceği belliydi. PKK uzun süredir Batılı ve Doğulu bazı basın organları tarafından zaten destekleniyordu. Ayn’el-Arab sonrasındaki dönemde ise bu destek profesyonel bir seviyeye taşındı. ABD’nin terör örgütüne doğrudan askeri desteği akıtmayı planladığı günden itibaren, PKK için ayrılan bütçenin askeri kaleminin dışında bir de reklam kalemi var.
Daha sonra Talal Silo gibilerin de dillendirdiği üzere Kanada’dan vs. manken getirip PKK’lı terörist pozlarında dergi kapaklarını süslettirdiler. DEAŞ’la danışıklı dövüşle ele geçirdikleri topraklarda bir ‘medeniyet savunusu’ reklamı yaptılar. Irkçı, geri kalmış, Marksist, totaliter, uyuşturucu üreticisi ve tüccarı, kadın sömürücüsü, sivil katliamcısı, savaş suçu da dahil olmak üzere dünyada işlenmemiş hiçbir suçu bırakmayan bir terör örgütünü STK paketinde satmaya çalıştılar. Ne etnik temizlikleri, ne soykırımları, ne sivil katliamları, ne uyuşturucu ticaretleri, ne DEAŞ’la işbirlikleri, ne çocuk ve kadın sömürüleri, ne sapkın ideolojileri, ne gerçekliklerle kopuklukları görüldü.
O kadar pervasızlaştılar ki ABD’nin başını çektiği Koalisyon Güçleri bile çocuk savaşçıların resimlerini marifetmiş gibi paylaştı. Özel kuvvetlerinin koluna terör örgütünün armalarını taktı. NATO müttefikine doğrultulan silahların ana sağlayıcısı oldu.
An itibarıyla da aynı PR şirketleri bir gün New York Times’ta, bir gün BBC’de bir gün başka bir kanalda PKK reklamları vermeye devam ediyorlar. PKK’nın ürettiği dezenformasyona dört elle sarılıyorlar. Gazetecilik etiği ayaklar altında. Yani basında da asimetrik bir mücadele devam ediyor.
Bir de istihbarat beslemesi Suriye İnsan Hakları Örgütü (SOHR) isimli bir naylon yapı var. Sahibi İngiltere’de yaşıyor, koltuk rahatlığında istihbarat örgütlerinden aldığı parayı ‘İnsan Hakları’ adı altında PR ve kara propagandaya harcıyor. Zeytindalı Harekatı’yla birlikte, naylon yapıyı yakından takip edenlerin daha önceden de bildiği gerçek gündemini afişe etti. Türkiye’ye karşı açık nefret dilini artık düzmece ve masa başı istatistiklerin ardında gizleyemeyecek duruma geldi. Türkiye’den hiçbir milli mecranın bu istihbarat aparatına rağbet göstermemesi gerek.
Tabii bu PR paralarının bir kısmı Türkiye içinde de harcanıyordur. Kimisi PKK’ya olan ideolojik yakınlığından; kimisi de ABD fonlarının duygusallığında bu propagandanın aparatına dönüşmüş durumda. Türkiye aleyhine kullanılan her konuyla alakalı ‘en derin’ istihbari bilgiye ‘sahip’ aparatların, PYD’nin terör örgütü olup olmadığına dair ‘istihbari bilgisinin olmadığı’ tezviratına sarılması da PKK PR’ının Türkiye’de araçsallaştırdığı kesimlere işaret ediyor.
Uluslararası basındaki bu asimetri ile mevcut zeminde baş etmek zor. Zira amaçları hakikat olsa az gayretle bile sonuç alınabilirdi. Amaçları ‘bağcıyı dövmek’ olduğundan, bu asimetriye karşı en etkin mücadele sahada yani Afrin ve ötesinde teröristi ‘dövmek’ ve kendi gerçekliklerimizi sahaya zerk etmek olacak. Yine de biz anlatacağız, anlamak isteyen makul çevreler anlayacak; diğerleri de sahadaki gerçekliklere tabi olmak zorunda kalacak. Tıpkı Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi…
[Akşam, 5 Şubat 2018].