Mart Kadınlar Günü'müzü kutlamaya, bir meşhur Sokrates sözüyle başlasam?
"Kadın, erkekle bir kez eşit hale getirildi mi, artık ondan üstün olur."
Bu söze sahne olmuş antik zamanlardan bugüne uzanan cinsiyet adaletsizliği efsanesinde böyle bir bilinçaltı ya da üstü anlayış var mı bilemem ancak hakkaniyetsiz durumun hala geçerliliğini koruduğu, koca bir gerçek. Ve bu gerçek, dünyanın her bir yanında… Kimi yerde daha hafif, kimi yerde daha ağır olmakla birlikte, alt dinamikler de envaiçeşit.
Biz işe ekonomi tarafından bakacak olursak; mesela, kadınların erkeklerden bariz az kazandığını hemen söylemek gerek. Küresel ortalamaya vurursak, erkeğe 1 dolar kazandıran benzer bir iş için, kadınlara 70-90 cent arası bir ücret reva. Tabii mesele sadece para değil. İşin içine zamanı da katmak lazım... Bu anlamda domestik yükleri de düşününce, ücretli ve ücretsiz iş yükü yekûnunda, kadınlar ciddi dezavantajda... BM verileri, neredeyse her ülkede erkeklerin kendine daha çok boş zaman ayırdığına, kadınların ise bunun yerine ev yüküyle boğuştuğuna dair ezeli malumatımızı, rakamlarla ispatlıyor.
KADININ ADI
Ekonomideki cinsiyet eşitsizliği, daha az ücret ve hatta sosyal güvenlik üzerine eklenmiş ekstra yorgunluk sosuyla sınırlı değil. Kadına itibar konusunda da, dünya halen modern çağlara geçememiş durumda. Çok sayıda ülkede, gerek kamu gerekse özelde, karar verici pozisyonlardaki kadınların sayısı dikkat çekici derecede düşük. Hele kimilerinde yok denecek kadar az. En pratik bir delil için, bakınız; mühim toplantılar ve törenlere dair gelişigüzel fotoğraflar.Şimdi diyeceksiniz ki; sadece üst mevkilerde mi sorun? Zira uçurumun en geniş olduğu yer üst mevkilerken, daha alt kademelerde de eşitsizlik aşikâr. McKinsey tarafından yapılan ve 2015 verili bir küresel araştırmada, C-suite denen tepe kademedeki kadın çalışan oranı %17 iken, aşağıya doğru inince bu oranda bir artış var. Bu doğrultuda, en alt düzey olan giriş kademesinde %45'lik paya henüz varılmış durumdayken, yöneticiliğe çıkan basamaklardaki eşitlenme için ise ufukta uzun bir yol var.
Elbette kadının işgücüne nispeten düşük katılımı da, bu rakamlara yön veren bir gerçeklik ancak biz burada asıl sorundan, yani bu mevzunun ötesindeki "ayrımcılıktan" bahsediyoruz ki, zaten o da katılımı bir şekilde etkiliyor. Hem ötesi demişken; kadın cephesindeki adaletsizliğin, bir de fiziksel görünüm ve inanç gibi, kendi içinde de katmerleyen faktörlerine girmiyorum bile.
JAPONYA VE KADIN
Öte yandan, McKinsey raporunun sunduğu çözümlerin başında ise; yöneticilerin, kadına hakkını teslim etmeye dair adanmışlık sergilemesi şartı geliyor. Bir başka ifadeyle, söz konusu bilincin işyerinde sıkı sıkı benimsenmesi…Bununla birlikte, şu bilinçlenme işi, sadece kurumlar bazında değil, toplumsal ölçüde de kurgulanması gereken bir durum. Esasında uzun vadeye yayılacak, belki sancılı bir dönüşüm meselesi… Dolayısıyla bu noktada, makro ittirmelere de ihtiyaç var.
İşte bu minvalde düşünürken, Japonya'nın son dönemde devreye soktuğu Womenomics yaklaşımından bahsetmek yerinde olur. Kadın ile ekonomiyi birleştiren kavram Womenomics, bunu bolca dillendiren Abe'nin icadı bir konsept değil ancak kökeni yine bir Japon'a ait. Goldman Sachs'tan Kathy Matsui'nin yıllar önce öne sürdüğü bu terim, kadının gerek işgücündeki gerekse finansal gücündeki dönüşümünün önemine dikkat çekiyor.
Ve Abenomics'in bir ayağı olan Womenomics kapsamındaki çalışmalar, çocuk bakımı gibi temel yapısal sorunlar için verilen destekleri öncelemişken, önümüzdeki ay hayata geçecek bir yasayla da pekiştirilecek. Bu doğrultuda, kamu kurumları ve özel sektör, kadın çalışanları işe alma ve terfi ettirme hususlarında sayısal hedefler üstlenecek. Uygulama büyük ölçekli kurumlara yönelik olsa da, daha ziyade "kültürel" olduğu bilinen inatçı sorunları spota çekerek, ekonomi geneline de bir kadın ruhu aşılayacak.
Kadınların maruz kaldığı adaletsizliklere önem veren başka devletler de var tabii. Örneğin, Romanya'da cinsiyet eşitsizliğine karşı Başkan Iohannis'in başlattığı mücadele, ülkede iki yeni mesleğin hayata geçeceğini haber verdi: Cinsiyet Eşitliği Uzmanı ve Teknisyeni… 2020 yılına kadar yüzlerce kamu kurumunun bu alanda uzman ya da teknisyen istihdam etmesini hedefleyen strateji, ülkedeki cinsiyet eşitsizliğini azaltırken, ayrıca kadına şiddete de darbe indirmeyi amaçlıyor.
KADINA ŞİDDET
Kadının ekonomik ve toplumsal haklarına kavuşması için, hükümet ve sektörlerin el ele hareket ederek şartları "normalleştirmeleri" gerektiğine şüphe yok. Öte yandan, kadına verilen değer, -en özünde- çekirdek birim olan ailede şekillenerek, kurumlara ve topluma yayılıyor. Bu bağlamda, saygı ve kıymet mefhumları bir yana, kadına uygulanan şiddete dair de alınacak çok yol var. Bugün dünyadaki her 3 kadından biri, hayatlarının bir döneminde, en az bir kez şiddete uğramış durumda.Ülkemizde de çok can yakan bu mesele, bir yandan yaptırımlar ve bilinçlendirme konusunda etkin çözümlere muhtaçken, diğer yandankadınlar kanadındaki "korku, sabır ve çaresizlik" gibi unsurlar ise, işlenen pek çok zulmü ne yazık ki ört bas ederek geçmişe gömüyor.
İşte buradan hareketle, şiddete karşı etkin ve kalıcı çözümlerin; toleranssız yaptırımların ötesinde, kadınları ekonomik anlamda güçlendirmekten ve özellikle de geleceğin şiddet potansiyelini kırmaktan, yani erkek çocuklarını eğitmekten geçtiğine inanıyorum.
Nitekim kadını hırpalayan tüm ilgili toplumsal sorunlar, ancak ve ancak kadına karşı medeni, saygılı, adaletli ya da nasıl desem "normal" davranabilen erkekler yetiştirmek kaydıyla çözülebilecek. Ve tüm bunlar, (maalesef ekseriyetle) kadınların söyleyip kadınların işittiği taleplere, erkeklerin de seslerini ve kulaklarını vermesiyle başarılabilecek.
Buradan hareketle, bugün erkek liderlere büyük bir insani mesuliyet düştüğünü hatırlatırken;
Azmi sınır tanımayan, ruhu ve fiziği bambaşka görevleri aynı anda taşıyan, narinlik ve kudret çelişkisini bir vücutta buluşturan, küçük bedeniyle büyük haksızlıklara direnen tüm kadınların 8 Mart'ını içtenlikle kutlarım.
[Yeni Åžafak, 8 Mart 2016].