Cumhur İttifakı karşıtı muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Abdullah Gül’ün adaylığına bağladıkları umutlarının bir benzerini şimdi milletvekilliği seçimlerinde HDP’ye bağladılar.
Gül’ün çatı adaylığı için tek bir strateji geliştirmişlerdi. İyi Parti’nin diğer muhalefet partilerini boşa düşürmesiyle tek atımlık strateji bir anda çökmüştü.
Şimdi de milletvekilliği seçimleri için Kürt oyları ve HDP ile ilgili geliştirdikleri çoklu strateji kendi planlarının altını oyuyor.
İzah etmeye çalışayım...
Muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iddiası kalmayınca, motivasyonlarını milletvekilliği seçimlerine yoğunlaştırdılar.
Öyle bir strateji geliştirmeliydiler ki, AK Parti’nin parlamentoda milletvekili sayısı 300’ün altına düşsün.
Bunun için öncelikle HDP’nin baraj altında kalmaması gerekiyordu.
İkinci olarak, AK Parti’nin Kürt seçmenden aldığı oyların düşmesi lazımdı. Bunun için muhafazakâr Kürt seçmen için bir parti hazırlanmalıydı.
İkincisinden başlarsak...
Şöyle varsaydılar: MHP ile ittifak yaptığı için muhafazakâr Kürt seçmen AK Parti’ye mesafe koyacaktı. Buna yönelik söylemi alttan alta dolaşıma soktular. Bunu yapan muhalefet, kendilerinin de İyi Parti ile ittifak yaptıklarını göz ardı ettiler. MHP’de eskiden siyaset yapmış şahin kanadın İyi Parti’ye gittiğini, Kürt seçmenin görmeyeceği saikiyle hareket ettiler.
AK Parti’den uzaklaşacağını düşündükleri muhafazakâr oylar için Saadet Partisi’ni aktörleştirmeye çalıştılar. SP’nin genel başkanına “ana dilde eğitim haktır”, “Demirtaş serbest bırakılmalıdır” gibi sözleri tekrar etmesini tavsiye ettiler. O da bu tavsiyelere hızla uydu.
Diğer taraftan, HDP ile HÜDAPAR’ın seçim ittifakı yapması ihtimal dâhilinde olmasa bile iki partinin yetkililerinin görüşmesinin, AK Parti karşıtı muhalefete katkı sağlayacağını düşündüler. En azından HDP’ye oy veren muhafazakâr Kürtler ile HÜDAPAR tabanının birbirlerine karşı yumuşayacağını varsaydılar. AK Parti’nin oy alma ihtimali olan bu iki taban için oy verilebilecek bir alternatif olarak SP’yi hazırladılar.
Bu stratejide muhalefetin önceden göremediğini sona saklayarak devam edelim.
CHP’nin öncülük ettiği, HDP’yi baraj üstünde tutma stratejine gelirsek...
Kılıçdaroğlu CHP’yi, Kemalist, ulusalcı ve Atatürkçü siyasal konumlanmadan sosyalist sol ve HDP siyasetine yaklaştırdı. İstanbul İl Başkanlığına HDP siyasetinden gelen Canan Kaftancıoğlu’nun seçilmesinde olduğu gibi, CHP yönetimine benzer ideolojik duruşa yakın siyasetçiler ağırlıkla dâhil edildi. Kılıçdaroğlu da bu yeni konumlanmanın mimarıydı.
Ancak milletvekili listeleri hazırlanırken Kılıçdaroğlu izleyegeldiği siyasetin tam tersi bir manevra ile sol sosyalist adayları dışarıda bıraktı. İlhan Cihaner başta olmak üzere birçok siyasetçiyi tasfiye etti. Önce bu hamle tam anlamlandırılamamıştı. Ancak sonradan ortaya çıktı ki, Kılıçdaroğlu bu tasfiye ile CHP’ye oy veren sosyalist sol kesimlerin HDP’ye gitmesini amaçlamış. Böylece HDP’nin baraj sorununun da ortadan kalkacağını düşünmüş...
HDP de bu plana uygun olarak adaylarının ağırlığını sosyalist ve Marksistlerden oluşturdu. Muhafazakâr Kürtlerin tepki duyacağı ne kadar aday varsa sahaya sürdü.
Sorun tam da burada ortaya çıktı. SP, AK Parti’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmen için hazırlanmıştı. Hatta HÜDAPAR tabanı hedeflenmişti. Ancak gelinen noktada, SP AK Parti’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmen için değil; HDP’ye oy veren muhafazakâr Kürtler için bir alternatif oldu.
HÜDAPAR cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyeceğini net şekilde açıkladı. Bu aslında bölgede SP üzerinden planlanan stratejinin de tutmadığının net göstergesi.
Yani sonuç olarak, CHP başta olmak üzere muhalefetin HDP’yi baraj üstünde tutma stratejisi planlananın tam tersi sonuç verebilir. SP, HDP tabanından oy alabilir. Demirtaş’ın mağduriyet oluşturma algısı da yetmeyebilir...
[Türkiye, 29 Mayıs 2018].