Ülkesinin ordusu, PKK/PYD terör örgütüne karşı harekât yürütürken, o örgüte terör örgütü diyememek parti içi demokrasi midir?
Teoride iktidar alternatifi olan bir ana muhalefet partisinin il başkanının, iktidara gelmek için siyaset yaptığı ülkesini “seri katil” olarak nitelendirmesi parti içi demokrasi olarak adlandırılabilir mi?
Kendisini aday gösteren 249 delegenin oyunu alamamak parti içi demokrasinin bir göstergesi mi, yoksa parti içi baskının bir sonucu mudur?
Ülkesi savaşa girdiğinde, kendi ülkesini değil de “savaştığı ülkeyi tutmak” da parti içi demokrasiye dâhil midir?
Parti içi demokrasi, parti liderinin açıklamalarının tam tersi görüşleri kamuoyu önünde tartışmak mıdır?..
Soruları çoğaltabiliriz.
Konuya bu sorularla başlamamın nedeni açık. CHP’de görev alan bazı aktörlerin, sıraladığım söylemleri ve eylemleri eleştirildiğinde verilen ortak cevap, bunların “parti içi demokrasi”nin bir gereği olduğu şeklinde. Cevap burada da kalmıyor. Türkiye’de CHP’den başka parti içi demokrasiyi işleten bir partinin olmadığı cevaba muhakkak ekleniyor.
Hatta bir şekilde söz iktidar partisine getirilerek, CHP’de yaşatılan parti içi demokrasinin, AK Parti'de hiçbir şekilde görülemeyeceği söyleniyor.
Kuşkusuz bir siyasi parti kendi içindeki tartışmaları, hizipleşmeleri parti içi demokrasi olarak sunabilir. Seçmenler de oy verme davranışında bulunurken, söz konusu partinin bu tutumunu, kendi oyunun yönünü belirleyecek kadar önemserse, gider o partiye oy verir. İşin doğası budur.
Ama geçmişten bugüne Türkiye’de parti içi demokrasi tartışmasının, doğrudan siyaset biliminin ya da demokrasi teorisinin söyledikleri ile pek de bağdaşan bir yönü yoktur.
Anlaşılması için günümüzden örneklendireyim.
Parti içi demokrasiyi çok iyi işlettiği söylenen parti, demokratik siyasetin başlamasından bu yana tek başına iktidara hiç gelememiş. Ama parti içi demokrasinin olmadığı şeklinde suçlamaya muhatap olan parti ise kurulduğu günden bu yana girdiği bütün seçimleri kazanmış.
O zaman, parti içi demokrasi ve parti disiplini konularını yeni bir bakış açısıyla ele almak gerekiyor.
Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye siyasetinde parti içi demokrasi olarak sunulan siyaset yapma biçimi, parti içi iktidar mücadelesinin dışarıya karşı süslü şekilde ifade edilmesidir. Değilse, açıkta genel başkana oy verip kapalı mahalde oyunu değiştirenlerin bu tutumu, delegelerin baskı altına alındığı gerekçesi ile açıklanmazdı herhâlde.
Diğer taraftan, iktidar partilerine yönelik parti içi demokrasiden yoksunluk suçlaması, söz konusu partinin de hizipleşme ve tartışmalarla zayıflaması beklentisinin başka bir şekilde ifade edilmiş şeklidir.
Şunu da ifade edelim. Bunları söylerken Türkiye’de parti içi demokrasilerin tam olduğunu falan iddia etmiyorum. Parti içi demokrasi tartışmasının yanlış yapıldığını söylemeye çalışıyorum.
Türkiye’de parti içi demokrasi tartışmasını yapabilmek için mevcut siyasi kültürün temel dinamiklerini ortaya koyarak işe başlamak gerekmektedir. Partilerin iç çekişme ve hizipleşmelerin ardından parçalanması, küçülmesi ve güçsüzleşmesinin kime ve hangi kesimlere yaradığını çok iyi biliyoruz.
Son 10 senelik süreçte siyasi partilere kaset operasyonları ve kurulan kumpaslarla neyin amaçlandığını bugün çok daha net görmüş bulunuyoruz.
Partileri parçalayarak, yönetim yapılarını tamamen tasfiye ederek, onların eksenlerini kaydırarak nereye ulaşılmaya çalışıldığını da her gün yeniden deneyimliyoruz.
Dolayısıyla, siyasi partilerin kurumsal kültürünün yerleşmesi, ideolojik konumlanmalarının istikrar bulması, parti yapılarının güçlü olması ve partilerin sürekli bölünerek küçülmemesi, Türkiye’nin hem geleceği hem de demokrasisi için önemlidir...
[Türkiye, 10 Şubat 2018].