Muhalefetin tabiatı gereği AK Parti'nin ve Erdoğan'ın uygulamalarına karşı olduğunu biliyoruz. İşin kuralı bu; iktidar yapar muhalefet de eleştirir. Zaten vakti zamanında CHP sözcülerinden birisi bu tutumu açık yüreklilikle ifade etmişti. Ağzınızla kuş tutsanız, dünyanın en doğru işini yapsanız, biz yine beğenmeyeceğiz, demişti. Buraya kadar sorun yok. Muhalefetin trajedisini oluşturan şey kavga ettiği, eleştirdiği, beğenmediği süreç ve gelişmeleri okumakta zorlanması.
Öyle ya karşı olmak için önce anlamak gerekir. İktidarın neyi, nasıl ve hangi enstrümanlarla yapmaya çalıştığını bileceksin ve sırası ile yapmaya çalıştığı şeyi, yöntemini ve kullandığı enstrümanları eleştireceksin. Türkiye'nin ekonomik durumunu ve dış politikasını ele alalım. Muhalefet ikisini de eleştiriyor. Ekonomiyi eleştirirken kullandıkları argümanları biliyoruz. Yazmaktan imtina edeceğim cümlelerle aile ilişkileri üzerinden kurulan seviyesiz cümleler. Dış politikada ise Türkiye'nin kazanımlarını hedef alıyorlar. Suriye'deki, Doğu Akdeniz'deki, Kıbrıs'taki, Libya'daki, Azerbaycan'daki etkinliğimizi eleştiriyorlar.
Sözgelimi Erdoğan'ın ekonomi ve dış politikasının aslında birbirine bağlı ilerlediğini fark ettiklerini zannetmiyorum. Türkiye her iki alanın büyük güçlerine karşı ciddi bir meydan okuma ve güç testi sürecinden geçti. Kontrollü bir şekilde her iki alanı da yönlendiren küresel aktörlere meydan okudu. Onların Türkiye'ye ayırdığı paydan daha fazlasını istedi ve bu uğurda bedel ödemeyi göze aldı. Gelinen noktada her iki alanda da gücünü göstermiş oldu. Rekabetin bazı olumsuz sonuçları oldu şüphesiz. Özellikle ekonomik alanda vatandaşa sirayet eden ciddi sıkıntılar oldu. Keza dış politikada da zorlu süreçler yaşandı, sert virajlar alındı. Elde edilen kazanımlar ise ortada.
Muhalefet her iki alanda da belli bir strateji dahilinde yaşanan kontrollü gerilimleri hep aktörlerin sözde "kişisel kaprisleri ve tercihleri" üzerinden okumayı tercih etti. Erdoğan'ın canı istediği için Libya'da var olduğumuzu ve yine Erdoğan istemediği için faizlerin yükseltilmediğini zannettiler. Hal böyle olunca ekonomi ve dış politikada yapılan yeni atılımları ve taktik değişiklikleri de bireyler üzerinden okuyorlar. Halbuki olan biten çok daha karmaşık ve dünyada neler olup bittiği ile alakalı. Tam da bu nedenle başka ülkeler de benzer bir taktik değişikliği çabası içerisindeler. Çok uzağa gitmeye gerek yok; düne kadar Türkiye ile bir tür adı konulmamış savaş içine girmek isteyen Suudi Arabistan bile Türkiye ile ilişkileri tekrar canlandırmak derdinde.
Belli ki Suudiler Biden dönemine hazırlık yapıyorlar. Yaklaşmakta olan yeni durumu gördüler ve vaziyet alıyorlar. Türkiye de bunu gördü ve hedeflerine ulaşmak için kullandığı enstrümanlar ve taktikleri güncelledi. Hakkını yemeyelim CHP de bu gerçeği gördü. Ama onlar başka bir tepki vermeyi, Biden'den demokrasi dilenmeyi tercih ettiler.
[Takvim, 27 Kasım 2020].