“Fırat Kalkanı” Operasyonu oldukça hızlı başladı. Esed rejiminden PKK’lısına herkesi şaşırtan bir hızla TSK’nın desteklediği Suriyeli muhalifler Cerablus’u DAİŞ’ten temizledi. Uzun süredir planlanan bir operasyondu aslında; fakat ABD’nin Kuzey Suriye’yi SDG/PKK tarafından şekillendirme çabaları sebebiyle hep sekteye uğradı. FETÖ’nün de katkısını unutmamak lazım; zira ordu ve istihbarat içindeki militanları Suriye politikasının altını oymak için canhıraş bir çaba gösterdiler.
Operasyonun startı tahmin edildiği üzere Cerablus’tan verildi, fakat operasyon Cerablus’u ve hatta DAİŞ’i de aşan kapsama sahip. Üç temel ayağı var “Fırat Kalkanı”nın. İlk ayağı DAİŞ’in sınır hattından tamamen temizlenmesi. Cerablus’tan El-Rai’ye kadar olan hatta var olan DAİŞ nispeten kolaylıkla temizlenecek ve sınırdaki temas ortadan kalkacak. O hattaki operasyonun ne kadar derinliğe ineceği henüz belli değil. Fakat ilk aşamada El-Bab’a kadar inmesi muhtemel. El-Bab, Türkiye’nin güvenli bölge oluşturmak istediği alandaki direniş kapasitesi en yüksek olan şehir. SDG/PKK’nın da gözü bu şehir üzerinde. DAİŞ’in El-Bab’da çok sayıda militanı ve askeri yığınağı var. Şehrin ele geçirilmesiyle birlikte güvenli bölgenin kontrol altına alınması oldukça kolaylaşacak. Fakat Cerablus’a göre sivillerin çok daha fazla olduğunu da hesaba katarsak, operasyonun El-Bab kısmı zorlu geçecek. Her halükarda El-Bab halkıyla temas sağlanmalı, onların her türlü desteği operasyonda hayati görev ifa edecek. Aslında DAİŞ bir tercih arifesinde. Kuzey’deki varlığı Cerablus ve Menbiç’in kaybı sonrasında gitgide eriyor ve sürdürülmesi zor bir hal alıyor. Rasyonel bir tercihte bulunup bu bölgede asker ve mühimmat aynı zamanda prestij kaybetmektense Suriye’deki başkentleri Rakka’yı tahkim etmeyi düşünebilirler. Bu bölgeye dair DAİŞ açısından sadece Dabık’ın sembolik bir değeri var. Örgütün ideolojik çekirdeği Dabık’ı kaybetmek istemese de şartlar daha önce de yaptıkları gibi DAİŞ’i çekilmeye zorlayabilir.
Operasyonun ikinci ayağı sınır hattımızın tüm terör unsurlarından temizlenmesi. Yani YPG/PKK’yla mücadele de operasyonun bir parçası. İlk planda mezkûr bölgenin iki kritik şehri, El-Bab ve Menbiç, üzerinden YPG/PKK ile bir karşılaşma ve hatta çatışma olacak gibi. Tüm uyarılara rağmen YPG/PKK ırkçı kuşak projesini hayata geçirmeye çalışıyor. “Fırat Kalkanı”ndan bu kadar rahatsız olmalarının sebebi, kuşak projelerinin suya düşmesi. Önce Cerablus’un güneyinde Türk ordusu ve muhaliflerden kaçan DAİŞ’in boşalttığı köylere el koymaya çalıştılar, ardından Biden’ın uyarısına rağmen “Fırat’ın doğusuna geçmeyiz” salvoları yaptılar. ABD’nin çağrıları sebebiyle hayal kırıklığı yaşıyorlar; kuşak projelerinde ısrar ederlerse Fırat Kalkanı YPG’yi evindeki bulgurdan edecek.
Üçüncü ayak ise Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak yeni gerçekliklerle siyasi müzakere kapısının daha sağlıklı bir zeminde aralanmasıdır. Türkiye’nin inisiyatifi başlı başına paradigma kaydırma gücüne sahip. Bununla birlikte muhalifler Halep’in kuzeyine hâkim olabilirse, Halep’e hâkim olurlar. Halep ve İdlip’te muhaliflerin birleşmesi, son günlerde yürütülen tek ordu/tek isim/tek yönetim altında birleşme çabaları da gerçekleşirse, ilk defa muhalifler müzakere masasına eşit bir taraf olarak otururlar. Toprak bütünlüğü paydasında daha reel bir zeminde müzakereler yürütülebilir.
Yol uzun, şartlar çetin. Operasyonun başarısı sadece Suriyeli muhalifleri ve Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi ilgilendiriyor.
[Akşam, 26 Ağustos 2016].