Son zamanlarda çok rastlıyorum. Türkiye'nin denge stratejisi izlediği söyleniyor. Ve anladığım kadarıyla farklı kimseler bu kavrama farklı anlamlar yüklüyor. Ancak dengeleme ıstılahta yeri olan bir kavramdır ve öyle gelişi güzel kullanımı sorunludur. Aslında uluslararası ilişkilerin en çok kullanılan kavramlarındandır ama gerçekte ne anlama geldiğini bilen çok değil. Türkiye'nin dengeleme stratejisi izlediğini söyleyenler başta Suriye olmak üzere Türk dış politikasında son dönemde ortaya çıkan başarıyı anlatmaya çalışıyor. Türkiye'nin bir dengeci olduğunu söylüyor. Halbuki Türkiye'nin izlediği siyasete birçok isim verebilirsiniz ancak dengeci demek bunların en yanlışlarından olacaktır. Türkiye tabii ki dengeci değil. Zaten de olmasın. Bir kere dengeleme stratejisi savunmacı bir davranış kalıbıdır. Devletler bir çekişmede taraflarını seçerken bakarlar ve bir aktörün karşısında konum alırlar. İşte bu dengeleme davranışıdır. Farklı formatları vardır. Kimisi devletlerin güçlüye karşı dengeleme yaptığını kimisi de tehdide karşı dengeleme yaptığını söyler. Ama her halükârda dengelemeyi yapma bir reaksiyon gösteriyor demektir. Yani etkileşimin başlatıcısı ve sürükleyicisi değil başlatanın karşısına dikilendir. Mesela Napolyon Avrupa'yı ele geçirmeye kalktığında Almanların ve Rusların bir araya gelmesi tipik bir dengeleme davranışıdır. Veya Hitler'e karşı Fransızlarla İngilizlerin birleşmesi de dengeleme davranışıdır. Dikkat ederseniz bu örnekte dengeleme eylemini ortaya koyanlar hep statükonun devamından yana olan yani değişime karşı tavır alan aktörlerdir. Oysa Türkiye Suriye'de bir manevra başlattı. Kendisine alan açıyor. Suriye'ye ileri operasyon yapıyor. Amerika'ya karşı Rusya'yla birleşmiyor. Veya Rusya'ya karşı Amerika'yla birleşmiyor. Aksine her ikisiyle kurduğu ilişkiyi de bir karşıtlık üzerinden değil pozitif gündem üzerinden inşa etmeye kalkıyor. Mesela Amerika'nın PYD'ye destek vererek Türkiye'ye karşı durması bir dengeleme olarak görülebilirdi. Ancak Türkiye'nin Amerika'yla anlaşarak PYD'yi sıkıştırması veya Rusya'yla anlaşarak Afrin'e girmesi dengeleme falan değildir. Dengeleyen aktörler kazanım üretmez. Elindekini korumanın peşindedir. Türkiye Suriye'de bu kadar alan açarken buna dengeleme demek en hafif tabirle komik oluyor. İşin acı tarafı da bu. Bu ülkede herkes başta hükümet olmak üzere herkese en stratejik akılları veriyor. Ancak işin en temel kavramlarından birinin taşıdığı anlamı dahi bilmiyor. Türkiye'nin bir denge üzerinde yürüyüşünü dengeleme stratejisi sanıyorlar. Allah'tan siyaset akademinin çok önünde. Siyaset sahada bu işleri becerebilirken, yorumcuların bu işi tarif bile edemiyor oluşu düşünce dünyamızın ne kadar zayıf olduğunun en basit örneklerinden biri. Ne diyelim Allah siyasete zeval vermesin. Ancak bu durum hiç hoş değil. Türkiye tarih yaparken birilerinin de bu tarihi yazabilmesi lazım. Bu çaba üç beş kişiyle olacak bir şey değil. Toplam bir kalite istiyor. Ama yok. PYD'nin terk ediliyor oluşunun ne derece önemli bir kazanım olduğunu anlayamayanlara bile rastladım. Belki de bu yüzden dünyaya derdimizi anlatamıyoruz. Maalesef tarihimizi yazamıyoruz.
[Sabah, 3 Ocak 2019].