Son dönemin tartışma başlıkları; FETÖ’nün siyasi ayağı, Rand Corporation raporu, CNN Türk boykotu, İlker Başbuğ’un açıklamaları…
Bu tartışma konularının rastgele gündem olmadığına yönelik endişelerini dile getirenler var. Bu endişeyi dile getirenler, Rand raporundaki iki hususun altını çiziyor.
Tartışmalı Rand raporunda yer alan, “Orta kademe subaylarda bir rahatsızlık var. FETÖ soruşturmaları kendilerine uzanır diye korkuyorlar. Orta vadede darbe olabilir” ifadesi darbe tartışmasına zemin hazırlayan cümleler.
Ayrıca aynı raporda, “2023 seçimlerinde demokratik muhalefet adı altında diğer partiler koalisyon kurarak iktidarı ele alabilir. ABD, NATO ve AB ile iyi ilişkiler geliştirebilirler. Bunun için de ABD inisiyatif kullanmalıdır” denilerek Türkiye’nin siyasal alanın yeniden dizaynına yönelik dış baskıdan söz ediliyor.
Önce yakın dönemle ilgili birkaç hatırlatma yapalım.
15 Temmuz FETÖ’cü darbe ve işgal girişiminin ardından ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) General Joseph Votel, “ABD ordusunun Türk ordusundaki birçok yakın müttefikinin hapse konduğunu” belirterek, hapse konan FETÖ’cülere ilgili “bilhassa askerî liderle şüphesiz ki ilişkilerimiz var. Bu ilişkilerin nasıl etkileneceği konusunda kaygılıyım” demişti.
Dönemin ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper ise, “Darbe girişimi ve geri tepmesi, Türkiye’deki ulusal güvenlik aygıtının tamamını etkiledi. Bizim bazı muhataplarımız, ya tasfiye edildi ya da tutuklandılar. Şüphesiz ki bu durum ABD’nin Orta Doğu stratejisini daha güç hâle getirecek” açıklamasını yapmıştı.
15 Temmuz sonrasında, güvenlik sektörü yeniden yapılandırıldı. Ordunun eğitim sisteminden müfredatına kadar birçok alanda değişikliğe gidildi. Komuta yapılandırılmasından, Millî Savunma Üniversitesinin eğitim modeline kadar farklı başlıklarda yenilikler yapıldı.
Devletin ve güvenlik birimlerinin FETÖ’den arındırılmasında ve temizlenmesinde çok önemli mesafeler alındı. TSK’nın FETÖ’den arındırılması süreçleri, ortaya çıkan yeni deliller üzerinden hâlâ yoğun bir şekilde devam ediyor.
Rand raporu, dikkatle okunduğunda, 15 Temmuz’un hemen ardından ABD’li üst düzey güvenlik aktörlerinin dile getirdiği endişeler “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası: ABD-Türkiye Stratejik İşbirliği ve ABD Ordusuna yönelik sonuçları” başlığında daha da ayrıntılı olarak ele alınmış.
TSK’nın, tüm güvenlik sektörünün ve dahi devletin FETÖ’den arındırılmasının verdiği rahatsızlık açık açık dile getirilmiş. Yetmemiş, yeni bir “darbe” ihtimalinden bahsedilmiş.
YAŞ’ın sivilleştirilmesinin sorun olarak görülmesinden, yakın dönemde oluşturulan “mahalle bekçiliği”nin verdiği rahatsızlığa kadar birçok başlık, bazı FETÖ’cülerden de yapılan alıntılarla ayrıntılı bir şekilde rapora dönüştürülmüş.
İşte tam da bu raporda yer alan, “Orta vadede darbe olabilir” ifadesi ile son dönem yaşanan tartışmalar birlikte okunarak farklı endişeler dile getiriliyor. Kuşkusuz Rand raporunda dile getirilen bu “temenni” yok sayılmamalı.
Ancak, yeni dönemde bilinen yöntemlerle darbe girişiminde bulunacak çevrelerin 15 Temmuz’dan ders aldıklarını varsaymamız gerekir. Toplumun darbe ve darbecilere karşı öfkesi ve bilinci taptaze.
AK Parti ve Erdoğan’ın iktidarını, raporda da belirtildiği gibi, engellemeye dönük “inisiyatifler” devreye sokulacaktır. Son 20 yıllık dönemde devreye sokulan “devirmeci” girişimlerin benzerleri denenmeye çalışılacaktır.
Muhalefet gruplarının dizaynından, yeni medya girişimlerine, uluslararası çevreleri harekete geçirmeye yönelik kurgulardan, ekonomi ile ilgili saldırılara kadar bir dizi yeni hamleye başvurulması muhtemeldir.
Dolayısıyla, Türkiye’ye yönelik her türlü istikrarsızlaştırma ve farklı müdahale girişimlerine karşı teyakkuzda olmak önemlidir. Ancak, söylentileri abartarak siyasal ve toplumsal dizayn peşinde koşanların değirmenine su taşımamak gerekir.
[Türkiye, 15 Şubat 2020].