Türkiye, Rusya, Fransa ve Almanya liderleri bugün İstanbul’da Suriye meselesini görüşmek üzere toplanıyorlar.
ABD’nin toplantıda olmaması zirvenin en dikkat çeken özelliklerinden birini oluşturuyor. NATO’nun lider ülkesi olmadan, üç NATO üyesiyle dünyanın en büyük sorunlarından birini görüşüyor olmak Rusya açısından ciddi bir başarı.
Bu aynı zamanda ABD’nin Suriye politikasının başarısızlığını ve vardığı noktayı gösteriyor.
Suriye sorunu konusunda terör örgütü PYD/PKK ile iş birliği yapmayı politikasının ana ekseni hâline getiren Washington yönetimi, çözüme katkı verebilecek bir aktör olarak görülmediği için İstanbul’daki zirvede kendisine yer bulamadı.
Zirveye katılan ülkelerin ortak hedefleri olduğu gibi, her birinin kendine özgü amaçları da söz konusu.
Türkiye’nin en önemli hedefi, Almanya ve Fransa gibi mülteci sorununu çok önemli bir mesele olarak gören iki ülkenin desteğiyle İdlib konusunda Rusya ile varılan anlaşmanın yürürlükte kalmasını sağlamak. Zira bu anlaşmanın uygulanmasında sorun yaşanması durumunda İdlib’i hedef alacak bir Rusya-Esad saldırısının yol açacağı büyük mülteci dalgası hem Türkiye’yi hem de Almanya ve Fransa’yı olumsuz etkileyecektir.
Berlin ve Paris’in zirvenin planlandığının duyurulduğu ilk zamanlarda katılım konusunda biraz tereddüt gösterdikten sonra katılmaya karar vermelerinin temel nedeni de budur. Başta ABD’nin yer almadığı bir platformda Suriye sorununa çözüm aramanın Washington’u rahatsız edeceğinden endişe etseler de, Trump yönetiminin izlediği rahatsız edici politikalar nihayetinde tercihlerinin zirveye katılmaktan yana olması sonucunu doğurdu.
Mülteci sorununun Avrupa siyasetinde yol açtığı kırılmalar düşünüldüğünde, Almanya ve Fransa’nın ABD’yi kızdırmak ile yeni mülteci dalgasına engel olmak suretiyle kendi iktidarlarını güvence altına almak seçeneklerinden hangisini tercih etmelerinin daha rasyonel olduğunu anlamak kolaylaşır.
Ülkelerindeki ırkçı ve yabancı karşıtı partilerin yelkenlerini rüzgârla dolduran mülteci dalgalarından yeni bir tanesini yaşamak istemedikleri için İdlib Anlaşması’na destek vermeyi seçtiler.
Ayrıca bu şekilde Amerikan Başkanı Trump’ın AB ve NATO karşıtı söylemlerinden sonra “kendi başlarının çaresine bakmak” anlayışı çerçevesinde, Washington’dan bağımsız dış politika geliştirme hedeflerine de uygun davranmış olacaklar. ABD’nin olmadığı bir platformda Rusya ve Türkiye ile birlikte Suriye sorununa çözüm arayarak Avrupa’nın da kendisine yakın bölgelerde etkin bir aktör olabileceğini göstermiş olacaklar.
Astana ve Soçi Süreçleriyle Suriye meselesinin çözümü konusunda oldukça yol katetmiş olan Türkiye ve Rusya açısından, Fransa ve Almanya’nın katılımlarıyla gerçekleştirilen Dörtlü Zirve, Cenevre’ye hazırlık olarak görülebilir. Ankara, Moskova, Paris ve Berlin’in bu süreçte ortak bir çizgide buluşması, bu çizginin Cenevre’de konuşulacak çözüm için ana eksen olması anlamını taşıyacaktır.
Bu dört ülkenin anlaşarak getirecekleri bir çözüm önerisine karşı çıkmak Washington için oldukça zor olacaktır.
Peki, Rusya, Türkiye, Almanya ve Fransa İstanbul Zirvesi’nde Suriye konusunda ortak bir tavırda anlaşabilirler mi? Yoksa bu zirve sadece İdlib meselesiyle ilgili görüşmelerle sınırlı mı kalacak?
Bu biraz da Merkel ve Macron’un tavrına bağlı olacak.
Eğer bu iki lider Suriye sorununun çözümü konusunda daha fazla inisiyatif almaya hazır olurlarsa, Putin ve Erdoğan’ın onlara bu alanı açmaya hazır olduklarını söyleyebiliriz. Bu durumda hem Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşleri hem de bu ülkede yaşanan ölümlerin sona ermesi konularında önemli adımlar atılmış olur.
Almanya ve Fransa’nın sürece dâhil olmaları Türkiye açısından olumlu bir gelişmedir. Bu sayede Ankara tek başına Moskova’yı dengeleme zorluğundan kurtulmuş oluyor.
Tabii, eğer Merkel ve Macron Washington’dan gelecek bir ıslıkla geriye dönmezlerse.
[Türkiye, 27 Ekim 2018].