ABD son günlerde Türkiye'ye yönelik birçok olumlu adım atmakta. Önce uzun süredir bekletilen Münbiç'te ortak devriye aşaması uygulamaya konuldu. ABD aynı günlerde Türkiye'yi İran'a yönelik ekonomik yaptırımlardan muaf tuttuğunu açıkladı. Aynı gün ABD, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yönelik ülkeye giriş yasağı ve mali ilişkiler konularında uyguladığı yaptırımı kaldırdı. Geçtiğimiz salı bu adımlara bir yenisi eklendi. ABD Dışişleri Bakanlığı 6 Kasım'da PKK'nın üç tepe yöneticisini terörle mücadele için geliştirdiği "adalet için ödül" programı kapsamına aldı. Program kapsamında en çok aranan teröristlerin yakalanmasına yardımcı olacak bilgi verenlere para ödülü vaat edilmekte. Tahmin edileceği üzere listenin en üstünde yer alan isimler 25'er milyon dolar ödülle El-Kaide lideri Eymen Zevahiri ve DEAŞ lideri Ebubekir Bağdadi. Listeye eklenen PKK'lı isimler ise Murat Karayılan (5 milyon $), Cemil Bayık (4 milyon $) ve Duran Kalkan (3 milyon $) oldu.
Üç soru ve cevapları Bu gelişmelere dair üç soru öne çıkıyor: İlk olarak ABD'nin bu adımları ne kadar önemli? Tek tek düşünüldüğünde bu adımlar hayati önemde değiller. Örneğin yaptırımlar konusunda Türkiye'ye sağlanan muafiyet geçici, dar bir çerçevede ve sadece Türkiye'ye değil toplam sekiz ülkeye tanındı. Bakanlar üzerindeki yaptırımın kaldırılmasına gelince zaten pratikte karşılığı olmayan kâğıt üzerinde bir yaptırımdı. Münbiç'te ortak devriye konusu önemli ancak çok geç atılan ve devamı gelmesi gereken bir adım. PYD unsurlarının şehirden çıkarılması gibi Türkiye'ye verilmiş, tutulmayı bekleyen çok daha önemli sözler var. PKK'nın tepe yöneticilerine konulan ödüle gelirsek olumlu bir sinyal olmakla beraber henüz somut karşılığı yok. Unutulmamalı ki PKK yöneticileri hakkında sunulacak bilgiyi ödüllendirmek ve o bilgiyle ne yapılacağı iki ayrı konu. Halihazırda zaten PYD'nin mevcut yönetici kadrosu da PKK menşeli kişilerden oluşuyor. ABD, PKK yöneticilerini gerçekten yakalamak istiyorsa buna Münbiç'ten başlayabilir. Sonuç itibarıyla devamında atılacak adımları gözlemledikten sonra samimiyeti ve ciddiyetine ikna olabileceğimiz adımlar bunlar. Peki ABD neden bu adımları attı? Bunun birkaç cevabı olabilir. Washington'ın ısrarla isteyip bir türlü alamadığı Andrew Brunson'ın nihayet ABD'ye dönmesinin bir etkisi olabilir. Bu adımların sebebi ABD'nin İran'ı sıkıştırma politikasında Türkiye'ye duyacağı ihtiyaç da olabilir. Daha pek çok olası sebep sayılabilir. Ancak asıl sebep özellikle de PKK yöneticilerine konulan ödül düşünüldüğünde ABD'nin Suriye'deki stratejisiyle ilgili. Elimizde üç sabit var: ABD, Suriye'yi terk etmeyi düşünmüyor. Orada kalması için yerel bir aktörün iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Son olarak ABD'nin Suriye'de beraber çalışabildiği tek aktör halen PYD. Bu süreçte Türkiye'yi yalnızlaştırmaya çalışan ABD bugün Suriye'de kendisi yalnızlaşmış durumda. Geçtiğimiz ay sonu İstanbul'da Amerikasız gerçekleşen dörtlü zirve bunun bir göstergesiydi. Üçüncü ve son soru ise ABD, Türkiye ile Suriye'nin geleceği konusundaki anlaşmazlığını attığı bu adımlarla giderebilir mi? Washington şunun farkına vardı ki Ankara'ya rağmen PYD üzerinden uygulayacağı bir Suriye planının başarı şansı yok. Bu sebeple PKK elebaşlarına koyduğu ödüllerle Türkiye'ye "PKK hassasiyetini paylaşıyorum" mesajı gönderirken PYD'ye de PKK'dan kopması gerektiği mesajını göndermekte. Peki PYD, PKK'dan kopabilir mi? Çok zor. ABDTürkiye'yi sınırının tam karşısındaki PYD varlığını kabule ikna edebilir mi? Mümkün değil. Dolayısıyla ABD'nin bu konuda atması gereken daha çok adım var. Mevcut durumda ne PYD'yi yeni etiketlerle sunmak ne de PKK yöneticilerine konulan ödüller Türkiye'yi ikna edebilir. ABD gerçekten Türkiye'yi ikna etmek istiyorsa 12 milyon dolarlık ödülden daha fazlasını göze almalı.
[Sabah, 10 Kasım 2018].