Savaş ve çatışma gibi durumlar üzücü ve yıpratıcı olduğu için hızla barış durumuna geçmek isteriz. Diplomasiyi devreye sokunca da net ve kesin bir anlaşma bekleme eğilimimiz vardır. Ama dünya siyaseti bizim beklentilerimiz kadar kolay ve basit işlemiyor. Karşılıklı stratejik etkileşim ilkesine uygun olarak tarafların istek ve arzuları birbirleriyle karşılaştığında muğlak hatta beklentilerin tersine işleyen yeni süreçler bile doğabilir.
İdlib müzakereleri de bu durumdan çok farklı değil. Türkiye ve Rusya arasında defalarca yapılmış görüşmelerde zaman zaman sürpriz sonuçlar çıktığı oldu. Ama genel itibarıyla diplomatik müzakerelerde sürpriz olması sürprizdir. Sahadaki gerçeklik büyük oranda masadaki sonuçlara da yansır. Burada da farklı değil. Tüm taraflar kendi beklentilerinden taviz vermek ve daha kötü bir sonuç ihtimalinden kaçınmak için diplomatik ara çözümleri tercih edebilir. Ama çatışmalarda nihai sonuç çıkmadan kesin bir anlaşma beklemek doğru değil. Bu nedenle kim ne kadar isterse istesin bu tür ateşkes veya mutabakatların da bir ömrü vardır. Diplomasi tarihinde sık tekrarlanan bir söz vardır. Barış anlaşmalarının genelde bir sonraki savaşa hazırlık için yapıldığı söylenir. Yani normal olan mücadeledir. Arada buna kesinti veren görüşme. Ama biz yine de barışçıl ve sürdürülebilir bir statü beklentisini bırakamayız. Belki bu yüzden son İdlib mutabakatının da sürdürülebilirliği tartışma konusu yapılıyor ama bunun çok bildik bir durum olduğunu kenara not etmek lazım.
Ve yine aynı sebepten Suriye'ye dair önümüzdeki günlerdeki planlamaları buna göre yapmak gerekecek. Çünkü bu mutabakatın altında yatan sebepleri sıralayacak olursanız karşınıza şöyle bir liste çıkar. Türkiye ve Rusya doğrudan karşı karşıya gelmemek için ciddi bir gayret sarf ediyor. Böyle bir karşılaşmanın kendilerine İdlib'de elde edilebilecek herhangi bir kazançtan çok daha büyük maliyet çıkaracağını biliyor. Dolayısıyla çatışmaları dondurmak, mümkün olan en uzun ateşkesi tesis etmek, süreci zamana yaymak her iki taraf için de şimdilik en az kötü sonuç gibi görünüyor.
Ama bu şartların hızla bozulma ihtimalini hepimiz biliyoruz. Yine tarafların buna göre hesap yapacakları da çok açık. Türkiye için İdlib her şeyden önce bir sınır güvenliği meselesiydi. Sınır halen güvence altında. Şimdi yapılması gereken buradaki tahkimatı artırmak. Artık rejime daha fazla ilerlemenin mümkün olmadığını göstermek. Bu mutabakat Türk askerinin İdlib'deki varlığını teyit etmiş oldu. Şimdi bunun üzerine bölgeye yapılacak yığınak fiili bir durum oluşturmaya yönelik olmalı. İlaveten Türkiye buradaki kendine müzahir grupların hem sayısını artırmak hem de onlar üzerindeki kontrolünü derinleştirmek isteyecektir. Zira asıl mesele diplomatik teyit değil askeri varlık. Karşı taraf Türk askerini hedef alarak Türkiye'nin canını yakabileceğini, Türkiye kamuoyunu sarsabileceğini ve bundan sonuç devşirebileceğini düşünmemeli. Bunun araçlarına sahibiz. Bu alana daha fazla yatırım yapan Türkiye daha güvende olacaktır.
[Sabah, 7 Mart 2020].