2019 seçimlerine dönük ittifak çalışmaları ete kemiğe bürünmeye başladı. İttifak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini kapsayacak. Milletvekili seçimlerinde partilerin pusulada yer almasına özen gösteriliyor. Öyle anlaşılıyor ki oy pusulasında AK Parti ve MHP'nin amblemleri yan yana yer alacak. İki partinin ambleminin üzerinde ise bir çatı gibi ittifakın adı hatta amblemi yer alacak. Ayrıca ittifakın kapısı yerli ve milli blokta yer almak isteyen diğer siyasi partilere de açık. Anlaşma sağlanırsa onlar da oy pusulasında ittifakın altında AK Parti ve MHP'nin yanında olacaklar.
Bir diğer önemli detay ise milletvekili listelerine dair. Her parti kendi listesini dolayısıyla adayını belirleyecek. İttifakın ortak bir listesi olmayacak.
Tüm bu teknik detaylar tek bir anlama geliyor. İttifak yerli ve milli zeminde kurulmasına rağmen iki parti kendi kimliklerini devam ettirmek istiyorlar.
Parti amblemlerinin oy pusulasında yer alması, ortak aday listesi yerine partilerin kendi listelerini oluşturmasının nedeni de bu. Peki bu tercihin arkasında ne var diye sorarsanız, cevabı Türk siyasetinde daha önce yapılan ittifaklarda gizli.
Türkiye'de seçim sistemi ittifaklara izin vermiyor. Zaten AK Parti ve MHP de bu sistemi değiştirmek için müzakere ediyorlar. Ancak sistem izin vermese de daha önce uygulamada seçim ittifakları yapıldı. Seçimde ittifak yapmak isteyen partilerden seçmen desteği az olan parti seçimlere girmeme kararı alırdı. Onun yerine üzerinde uzlaşılan sayıda adayını büyük partinin listelerinden seçilebilecekler yerlerden aday gösterirdi. Tabii ki hummalı bir pazarlık dönemi başlardı.
Küçük parti pazarlıktan karlı çıkmak için eli yüksekten açardı. Seçilebilecek yerlerden 50-100 vekil isterdi. Ancak aklından geçen ise grup kurmaya yetecek sayıda yani 20 tane milletvekilliğini garantilemek olurdu çoğu zaman.
İttifak pazarlıkları seçimden sonra yerini çirkin bir tartışmaya bırakırdı çoğu zaman. İttifaka katılan her iki parti de alınan oy oranının büyük bir kısmının kendisine ait olduğunu iddia ederdi.
Türkiye'nin çok şükür geride bıraktığı kısır tartışmalar, siyaset esnaflığı, küçük hesaplar...
Şimdi ise durum farklı; öncelikle ittifak liderlerin siyaset esnaflığı ile değil 15 Temmuz sonrası atmosferde ülkenin ihtiyaçlarına dayanarak kuruluyor. İkinci önemli nokta ise şu; ittifak tabandan geliyor. Her iki partinin seçmeni de yerli ve milli ittifakı destekliyor. Hal böyle olunca ittifak mevcut partilerin enerjisini tüketmiyor tam tersine kendi enerjisini ve desteğini yaratıyor.
ÖRTÜK İTTİFAK AMA NEDEN?
Şimdi bu durumu CHP ve HDP'nin yapacağı örtük ittifak ile karşılaştıralım.
Örtük diyorum çünkü öyle gözüküyor ki CHP seçmen tepkisinden çekindiği için HDP ile resmi bir ittifak yapmayacak ancak siyaseten birbirlerini destekleyecekler. Tabii burada kocaman bir soru var CHP'ye sorulacak; madem siyasetten birbirinize destek veriyorsunuz neden ittifakı resmileştirmiyorsunuz?
Veya madem seçmen tepkisinden çekiniyorsunuz neden siyaseten birbirinizi destekliyorsunuz?
CHP bu soruya şimdiye kadar cevap veremedi, şimdiden sonra da cevap veremeyecek. Biz gelelim CHP-HDP ittifakının bir diğer defosuna; her iki partinin tabanı bu ittifak konusunda ne düşünüyor? HDP'nin oy aldığı Kürt seçmenin en son tercih edeceği partinin CHP olduğu bir sır değil. Aynı şekilde CHP'nin Atatürkçü seçmeni bırakın terör destekçisi HDP'yi vatansever Kürtlere bile tahammül edemiyor.
Ortada hem örtük hem de hormonlu bir ittifak var. Tabanlar memnun değil, seçimlerde kazandıracağı meçhul, iki partiyi de oldukça yıpratacağı kesin. İyi de bu ittifak neden kuruluyor? Yoksa iki partinin de üzerinde etkisi olan başka etkenler mi var. Onlar mı bu ittifakın kurulmasını istiyor?
Bu soruların cevabını seçmen sandıkta verecektir.
CEVABI BELLİ SORU
Cumhurbaşkanı Erdoğan 3.5 milyon Suriyeli mülteciyi ilanihaye burada saklayacak değiliz. Operasyon sonrasında mülteci kardeşlerimiz evlerine dönsün istiyoruz, demiş. Mültecileri kapı dışarı etmeyi vaat ederek oy toplamaya çalışan Kemal Kılıçdaroğlu sırf Erdoğan'a karşıtlık olsun diye mültecilere vatandaşlık verelim demeye başlar mı?
[Takvim, 9 Şubat 2018]