Devlet Bahçeli 8 Ocak'ta yaptığı basın toplantısı ile 2019 seçimleri için yapılan tüm hesapları ve bugüne kadar kurgulanan bütün senaryoları altüst etti. Basın toplantısında Cumhurbaşkanlığı seçimleri için MHP'nin aday çıkarmayacağı ve Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyeceğini, MHP'nin AK Parti ile milletvekili seçimleri için ittifak kurabileceğini, seçimlere partilerin kurumsal kimliği ile girmesi ve aldıkları oyun bilinmesine imkân veren bir yöntemin geliştirilmesi gerektiğini beyan etti. Böylece Bahçeli bir yandan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair senaryoları netleştirdi diğer yandan da 2019 seçimleri için MHP üzerinden üretilecek manipülasyonlara engel oldu. Bahçeli'nin yaptığı açıklamaların hemen ardından AK Parti ve MHP ittifak komisyonlarını oluşturdu ve uyum yasalarında iş birliğini de kapsayacak şekilde komisyon çalışmalarına başladı. Bahçeli'nin yaptığı bu açıklamalara asıl muhatap olan AK Parti'den önce CHP tepki verdi. Çünkü bu açıklamalar en çok CHP'nin siyasi hesaplarını bozdu. CHP ilk turda her partinin aday göstermesi neticesinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci tura bırakmayı ve ikinci turda Erdoğan karşıtlığı üzerinden seçimi almayı hesap ediyordu. CHP yetkilileri, Bahçeli'nin bu açıklamalarını "çıldırmış patron" benzetmesiyle "MHP'nin tasfiye süreci", "tükeniş" veya "MHP'nin iltihakı" olarak değerlendirdi. Onlara göre MHP bir siyasi partinin en temel amacının tam tersine yönetmeye talip olmaktan vazgeçmişti. CHP özellikle MHP'nin herhangi bir talepte bulunmadan (cumhurbaşkanlığı yardımcılığı veya bakanlık gibi) Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Erdoğan lehine çekilmesini bir türlü anlayamadı.
CHP neyi anlamıyor? CHP'nin AK Parti-MHP ittifakını anlayamamasının temel nedeni ittifak veya koalisyonlara ilişkin geleneksel bakışın varsayımları ile meseleyi kavramaya çalışmasıdır. Bu geleneksel bakışa göre ittifak/koalisyon belirli bir amacı gerçekleştirmek için iki veya daha fazla partinin bir araya gelerek geliştirdikleri ortaklıktır. Bu ortaklığın siyasi ömrü kısadır çünkü gerçekleştirilecek amaca bağlı olarak bu iş birliği geçicidir. Bu ittifak/koalisyon seçimi veya referandumu kazanmak, parlamentoda çoğunluğu elde etmek, hükümeti kurmak veya parlamentoda bir yasayı geçirmek için kurulabilir. Böylece karşımıza farklı ittifak/koalisyon türleri çıkar: "seçim koalisyonları", "hükümet koalisyonları", büyük koalisyonlar" veya "yasama koalisyonları" gibi. Dolayısıyla parlamenter sistemdeki hükümetkoalisyonu ile seçim öncesi ittifaklar birbirinden farklı iş birlikleridir. Seçim öncesi ittifaklar bir ortak adayın arkasında durmak veya belirli seçim bölgelerinde birbirine karşı yarışmamak şeklinde kendini gösterebilir. İttifak veya koalisyonlara yönelik geleneksel bakışın merkezinde "pazarlık" olgusu yer alır. Siyasal partilerin çıkarlarını maksimize etmek motivasyonuyla bu iş birliği oyununun içerisine girdiği varsayılır. Çıkar ise hükümet içinde bakanlık elde etmek, parlamentodaki sandalye sayısını artırmak gibi pragmatik ve nicel değerlendirmelere tabi tutulur. Aslında CHP, AK Parti-MHP ittifakını tam da partiler arası iş birliklerine hakim olan bu pragmatik bakış açısı ile değerlendirmekte ve MHP'nin seçim sonrası hiçbir koltuk talep etmeyen yaklaşımını anlayamamaktadır.
İttifakın biricik yönü Bu pragmatizm ve nicel çıkara dayalı analizlerin ötesinde AK Parti-MHP ittifakının Türkiyekoşullarından kaynaklanan biricik yönü vardır. CHP bu ittifak girişimini Türkiye'nin yakın dönemdeki siyasal atmosferi ve sorunlarından bağımsız olarak sadece sandalye sayısıgibi nicel çıkarlar üzerinden analiz etmektedir. Ancak Türkiye'de AK Parti-MHP ittifakını 15 Temmuz sonrası oluşan devletin bekasıkaygılarını ve bu partilerin bu olayı kavrayışlarını hesaba katmadan anlamak mümkün değildir. CHP, AK Parti ve MHP arasındaki iş birliğinin sadece pragmatik siyasi hesaplara dayanmadığını anlamakta zorlanmaktadır. Belki de bu ittifakı anlayamamasında 15 Temmuz'a AK Parti veMHP'nin yüklediği anlamı yüklememesi yani 15 Temmuz'u bir işgal girişimi olarak değil "kontrollü darbe" olarak görmesi önemli rol oynamaktadır. CHP'nin yaptığı gibi nicel çıkarları merkezine alan ve Batı demokrasilerinde üretilen modellerle yapılan analizler bu ittifakı anlamada yetersiz kalmakta ve bir anlamlandırma sorununa yol açmaktadır. Batının partiler arası iş birliğini nicel siyasi çıkarlar üzerinden analiz etmesi gayet makuldür. Nihayetinde Batı demokrasilerinde devletler her gün bir işgal girişimi yaşamamaktadır. AK Parti-MHP ittifakının biricik yönü Türkiye'nin bekasına yönelik hain bir işgal girişimiolan 15 Temmuz sonrası oluşan iş birliğine dayalı olmasıdır. Elbette iki parti seçim öncesi bir ittifak oluşumuna yönelmişse bu ittifakta partilerin gözettiği nicel çıkarlar da söz konusu olacaktır. Örneğin AK Parti-MHP ittifakı çerçevesinde MHP, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı desteklerken orta vadede zaten bürokrasi içinde var olan ağırlığını daha da güçlendirmek çıkarı peşinde koşabilir. AK Parti ilk turda Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma amacını gözetebilir. Veya MHP bu çıkışıyla CHP'yi zorlayarak kendisinin de bir an önce kimlerle ittifaka girdiğinin daha görünür olması ve bunun üzerinden yıpranması stratejisini kollayabilir. Nihayetinde siyasette bir hamle tek bir amaç için yapılmak zorunda değildir. Ancak bu saiklerin hiçbiri 15 Temmuz sonrası oluşan siyasi iklimi ve kaygıları hesaba katmadan bu ittifakı açıklamak için yeterli kapasiteye sahip değildir. Bu ittifakta nicel olmayan bir siyasi çıkar vardır. O da devletin bekasıdır. Bu çıkar sadece AK Parti ve MHP'nin değil aynı zamanda CHP de dahil olmak üzere tüm siyasi partiler ve milletin ortak çıkarıdır. Bu çıkarın basit siyasi kazanımlarla karşılaştırılabilmesi mümkün değildir.
[Sabah, 10 Şubat 2018].