2012 öncesi dönemde yüksek cari açığın, global ekonomik kriz şartlarında ekonomiyi olumsuz etkilememesi ve elde edilen kazanımların korunması amacıyla, sonraki dönemlerde cari açığın azaltılması için ekonomik büyümeden feragat edildi.
Ancak, yüksek GSYH'ye ulaşmak isteyen, 2023 gibi uzun dönemli hedeflere odaklanan ve bunun için de olası tüm engelleri aşmak zorunda olan Türkiye için, cari açık sorunu da çözümsüz değil elbette.
Türkiye, bu dönemde çok güçlü kamu maliyesi göstergelerine sahip. Bu avantajlı durum geçmiş yıllara göre cari açıkla mücadeleyi kolaylaştırıyor. Türkiye ekonomisi bu avantajını kullanarak, 2002-2014 döneminde kamu maliyesinde gösterdiği yüksek performansı, başta dış ticaret olmak üzere üretim yapısının dönüşümünde ve dolayısıyla cari denge konusunda da gösterebilir.
CARİ AÇIK BÜYÜMEYİ FRENLEMEMELİ
Cari açık bugünün sorunu değildir. Aksine, cari açığın, geçmişten bu yana yapılan yanlış uygulamaların ve izlenen politikaların sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Cari açığa sebep olan birçok faktör söylenebilir, ancak cari açığı besleyen ve derinleştiren asıl sorun ekonomideki yapısal sorunlardır. Türkiye ekonomisinin üretiminde kullanılan ara mal ve sermayenin ithalata bağlı olması, yapılan üretim miktarı arttıkça cari açığın da artması anlamına geliyor. Yüksek büyüme oranlarına ulaştığımız 2010 ve 2011 yıllarında (yüzde 9.2 ve yüzde 8.5) cari açık da artmıştır.
Cari açığın özellikle de küresel ekonomik koşullar nedeniyle sorun oluşturacağı beklentisi ile 2012 yılında büyümede frene basılarak cari açık kontrol altına alınmıştı. Bunun sonucunda 2012 sonrası düşme eğilimine giren cari açık için 2014 yılı da umut verici bir yıl olacak gibi görünüyor.
Büyümeye pozitif katkı sunan ihracatın artışı ve ithalatın azalışıyla beraber cari açıkta düşme eğilimi bu dönemde de devam etti. 2014 yılı Ocak-Temmuz ayları döneminde geçen yılın aynı dönemine göre dış ticaret açığının yüzde 24 azalmasıyla net ihracatın büyümeyi pozitif olarak etkilemesi yine umutları artıran diğer bir gelişme. Ancak büyüme oranlarının yüzde 4-5 bandından çıkarak daha yüksek seyretmesini istiyorsak ihracatın katkısıyla yetinemeyiz.
Ayrıca, ya büyüme ya cari açık tercihinin Türkiye için sürdürülebilir bir ekonomik yapıda yeri yoktur. Özellikle de 2023 hedeflerine ulaşmak için gereken çaba, kararlılığın ve cesaretin hakim olduğu bu ekonomik ve siyasi atmosferde böyle bir tercih zorunluluğuyla karşılaşmak kabul edilemez.
CARİ AÇIĞI TEHDİT UNSURU OLMAKTAN ÇIKARMAK İÇİN NELER YAPILMALI?
Burada yine yapısal sorunların çözülmesi zorunluluğu karşımıza çıkıyor. Büyümenin başlıca kaynağı ihracat olacaksa etkinliği sağlayabilmek, ihraç edilen mal ve hizmetlerin üretimindeki girdi ithalatının azaltılmasıyla mümkün. Bu süreçte Ekonomi Bakanlığı'nın hazırladığı Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) ve Eylem Planı hem büyümenin ana kaynağı olan ihracatın etkinliğini ve sürdürülebilirliğini sağlaması hem de ara mal ithalatının azaltılması için çok önemli bir proje. Bu proje aslında ekonomik yapının resmini de çekmektedir.
Türkiye'de ithalatın yüzde 85'ine yakın kısmını oluşturan 'ülkede üretilen ancak üretimi ve kalitesi yetersiz olan mallar' ve ' ülkede üretimi olmayan ya da az olan malların' ülkede üretimi cari açığı azaltıcı etki yapacaktır. Bu strateji ithal girdi mallarına bağımlılığımızı azaltırken, yurtiçindeki katma değerli ürünlerin üretiminin artışı da sağlanmış olacaktır.
Diğer yandan üretim, ithalatın artması yani cari açığın yükselmesi gölgesinden kurtulmuş olacak. Bunun için de ithalat bağımlılığının yüksek olduğu ara malların yurtiçinde üretilmesi için yatırımlar teşvik edilmelidir. Yatırımları engelleyen ekonomik, bürokratik ve yasal problemlerin de ortadan kaldırılması gerekiyor. Ekonomimizin altyapısı iyi, ama neden katma değerli ürün üretmiyoruz sorusunu da bu şekilde cevaplamış olacağız.
Bununla beraber, Türkiye ticarette de sınırlarını genişletmelidir. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) yeniden yapılandırılması, Ekonomi Bakanlığı'nın ticaretin artırılması konusunda daha icracı olmasını sağlayacaktır. DEİK'in mal ve hizmet, yatırımlar, enerji, finansman ve yurtdışı müteahhitlik gibi birçok alanda kamu ve özel kesimin koordinasyonu ile daha aktif, kapsayıcı ve etkin olması, uzun vadede cari açığın düşmesine de yardımcı olacaktır.
24 Ocak 1980'den beri yaptığımız faiz, döviz tartışmaları ile bu kronik sorunu çözemeyeceğimizi geçtiğimiz yıllar gösterdi. Bunun yerine 2023 hedeflerini hayata geçirmek için yapısal reformlara öncelik vermemiz gerekiyor. Gerçek şu ki, 2023 Türkiye'si ekonomik ve sosyal birçok dönüşümü zorunlu kılıyor. Cari açık da Yeni Türkiye önündeki engellerden biri olduğuna göre, yeni dönemde hükümet bu soruna odaklanmaya devam etmelidir.
[Yeni Şafak, 15 Eylül 2014]