Bir süredir CHP'nin nöbetleşe gerilla siyaseti yürüttüğünü yazıyorum. Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu, İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi figürler planlı bir şekilde sırasıyla sahneye çıkıyorlar. Farklı toplum kesimlerine farklı mesajlar veriyorlar. Kılıçdaroğlu amansız bir Erdoğan karşıtlığı pompalıyor. Onun mesajları CHP tabanını konsolide ediyor ama aynı ölçüde CHP'ye oy vermeyen seçmeni de CHP karşıtlığında konsolide ediyor. Kaftancıoğlu'nun vazifesi ise CHP'nin içindeki radikal unsurları zinde tutmak, CHP'de kalmaya devam etmelerini sağlamak. Mezhepçi ve şiddetle ilişkili unsurlar Kaftancıoğlu'nun ağzına bakıyor. Kaftancıoğlu da kendi sırası geldiğinde onların hoşuna gidecek replikleri tekrarlıyor. İmamoğlu ve Yavaş ise CHP'nin dışa açılan yüzü. Siyasetin tansiyonunun düşük seyrettiği zamanlarda bu ikili sahneye çıkıyor. Popülist mesajlarla herkese mavi boncuk dağıtarak; çiçek, böcek, sevgi, saygı edebiyatı yaparak CHP'nin seçmen kitlesini genişletmeye çalışıyorlar.
Kılıçdaroğlu bu aktörlerin arasında en az sahne alanı. Yıpranmış bir figür. CHP'lilerin önemli bir kısmı dahi Kılıçdaroğlu'nu vasıfsız hatta karikatür bir figür olarak görüyor. Ama deyim yerindeyse ne zaman yapılması gereken bir pis iş varsa birden Kemal Bey'i görüyoruz. CHP mutat olduğu üzere İzmir depreminden siyaset devşirmeye çalıştı. İzmir, malum, CHP'nin belirleyici olduğu bir il. Yıllardır CHP'li belediyeler tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla İzmir'de yaşanan yıkımda, ruhsatsız binalarda, yapılmayan yapı denetimlerinde, yıkılmayan güvensiz binalarda CHP'li yerel yönetimlerin sorumluluğu var. Doğrusu depremden sonra bu gerçek aklıma gelmedi. Gelseydi bile bunu gündem etmek istemezdim. Enkaz altında canlar varken, arama kurtarma çalışmaları devam ederken, insanlar çadırlarda barınırken siyaset konuşmak doğru olmazdı. Ancak anlaşılan CHP'lilerin aklına gelmiş." Bugün olmazsa yarın bu işin siyasi faturası bize kesilir" diye düşünmüşler. "Baskın basanındır" mantığı ile "bize siyasi hesap sorulmadan biz AK Parti'ye fatura çıkartalım" anlayışıyla hareket etmeye karar vermişler.
Tam da bu noktada iş Kemal Bey'e düştü. Deprem üzerinden siyaset yapmak, kabahat bastırmak İmamoğlu'nun veya Yavaş'ın çizmeye çalıştığı "mutedil, sevgi dolu, saygın" imaja yakışmazdı. Hem elde Kılıçdaroğlu gibi yıpranacağı kadar yıpranmış, tüm saygınlığını yitirmiş, söylediklerinin hepsi yalan çıkan bir figür varken kim pislik temizlemek ister ki! Üstü başı zaten kirli, elleri değil dirseklerine omuzlarına kadar pisliğe batmış birisi varken neden başkaları üzerine çamur sıçratma riskine girsin? Kemal bey sıra kendine geldiğinde çıkar; gerilla siyasetine uygun olarak doğru yanlış demeden konuşur; AK Parti cephesi doğruyu anlatmak için çırpınırken Kemal Bey vazifesini çoktan tamamlar. Suyu bulandırır ve nöbeti bulanık suda balık avlayacak diğer CHP'lilere teslim eder.
Öyle olmadı mı? Arama kurtarma faaliyetleri sırasında ortada olmayan, kameralara gözükmeyen, açıklama yapmayan CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer su bulanınca ortaya çıktı. Sosyal medyadan PR kampanyasına başladı. Depremde evsiz kalan İzmirlilere kira yardımı kampanyası başlattı. Kampanyaya lafımız yok, vatandaşlarımıza en ufak faydası dokunacaksa destekleriz. Ama depremin vurduğu bir kentin belediye başkanının başka sorumlulukları yok mu? Bize bir açıklama borçlu değil mi? Nöbetleşe siyaset sayesinde değil. Kemal Bey o yükü Tunç Soyer'in omuzlarından almak için yapması gerekeni çoktan yaptı.
[Takvim, 7 Kasım 2020].