Terör örgütleri PKK/PYD ve FETÖ adına suç işlediği iddiasıyla 9 Aralık 2016’da tutuklanan Diriliş Kilisesinin Pastör’ü Andrew Brunson, son zamanlarda gündemde sıklıkla yer alıyor. Özellikle Mart ayında İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkındaki iddianamenin kabulü ve Brunson’ın toplamda 35 yıla kadar hapsedilmesi talebi bu tartışmaları yoğunlaştırdı. Hakan Atilla’nın aylarca hukuka aykırı bir biçimde tutulmasını uluslararası teamülleri takip ederek eleştiren Türkiye’nin, Brunson’un tutukluluğu sebebiyle Trump başta olmak üzere ABD yetkililerinin savurduğu tehditlerle ve Çarşamba günü gündeme getirilen yaptırımlarla karşılaşması şaşırtıcı değil. Bu durumun sebebi, Brunson hakkındaki iddianamede yer alan ve henüz ispatlanmamış olan iddiaların, bir profil olarak Brunson’ı FETÖ/PKK/CIA ilişkilerinin net bir şekilde ortaya çıktığı bir olay düzleminde konumlandırması. Davanın mahkumiyetle sonuçlanması halinde ise ABD makamlarının tavrını ABD’nin evanjelik eğilimlere teslim olduğu şeklinde değerlendirmek gerçekçi olacak. Bu duruma yol açan verilere değinmeden önce belirtelim ki kamuoyuna yansıyan pek çok vaka gibi bu olayda da olayın kendisi dışında yoruma tabi olan bazı artçılları mevcut. Öncelikle yaklaşık iki yıldır tutuklu olan Brunson’ın tutukluluğunun 25 Temmuz 2018’de “konutunu terk etmemek” yükümlülüğüyle adli kontrole çevrilmiş olması siyasi bir karar olarak nitelense de aslında CMK’da yer alan takdiri bir hükmün uygulanmasından ibarettir. İkinci olarak Pastörün siyasi pazarlıklara ve özellikle takasa konu edildiği yönündeki tartışmaların da -Erdoğan’ın Eylül 2017’de gerçekleştirdiği, Brunson’ın istenmesine tepki olarak Fetullah Gülen’in ABD’den iadesini gündeme getirdiği bir konuşması dışında-spekülasyondan ibaret olduğu, Ebru Özkan ile takas edileceği iddialarının asılsız çıkması üzerine anlaşılmıştır.
Son olarak örneğin The Economist dergisinde yer aldığı gibi Brunson’ı sadece ABD-Türkiye arasındaki kavgada bir piyon olarak niteleyerek Pastör’ü küçümsemek hata olur. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere hakkındaki iddianamelerin analitik bir okuması Trump’ın twitter hesabında “masum inanç adamı” olarak nitelediği Brunson’a dair ithamların FETÖ/PKK/CIA ilişkileri üzerinden yorumlanmasına yol açmaktadır.
Hakkındaki suçlamalar
Brunson hakkındaki suçlamalar oldukça ağır. Gündem doğrultusunda başlıcaları FETÖ adına casusluk yapmak, örgüt adına suç işlemek ve askeri casusluk olarak ön plana çıkıyor. Bu doğrultudaki direkt veriler dışında Brunson’ın profili incelendiğinde, Türkiye’de siyasi ve toplumsal gerilime sebebiyet veren pek çok olayın içinde bir şekilde yer almış olması şüphe uyandırıyor. Örneğin Brunson’ın Şanlıurfa›nın Suruç ilçesindeki patlama, Kobani’deki şiddet olayları ve Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki operasyonlar sırasında da aslında İzmir›de görevli olmasına rağmen vazifesiyle hiçbir bağlantısı olmayan bu bölgelerde bulunduğuna dair veriler bulunmaktadır. Bu vakalar Pastörün evinde bulunan çok sayıda dijital veriyle de doğrulanabilmektedir. Nitekim HTS kayıtlarında Brunson’ın 2014-2017 arasında bin 306 kez Suruç, 192 defa Şanlıurfa’nın başka ilçelerinde, iki sefer de Diyarbakır’da olduğunun tespit edildiği hususu iddianamede yer alarak, PKK’nın oluşturmaya çalıştığı kaos ve şiddet ortamına rağmen bu bölgelerde bulunmakta ısrar etmesi, bağlı olduğu illegal yapılanmanın hedefleri kapsamında görev yapması şeklinde değerlendirildi. 15 Temmuz darbe girişimi de Brunson’ın önceden haberdar olduğu ve kalkışma sonrası için gerekli tedbirleri aldığı vakalar arasında. Nitekim Pastör’ün FETÖ sanıklarının yazışmalarında 15 Temmuz gecesi için kullanılan “zelzele” ifadesini kullanarak kalkışma öncesinde irtibatlı oldukları kişilere hayatlarını idame ettirecekleri malzemeler verdiği hususu gizli tanık beyanlarına yansıdı. Ayrıca telefonundan yönlendirilen kısa mesajdaki “Türkleri sallayacak bazı olayları bekliyorduk. İsa’ya dönmek için gerekli koşullar oluştu. Darbe teşebbüsü bir şoktu. Birçok Türk geçmişte de olduğu gibi askeriyeye güvendi ancak bu sefer çok geçti. Ve darbe teşebbüsünden sonra bu başka bir sallama. Sanırım olaylar daha da kötüye gidecek. Sonunda biz kazanacağız” ifadeleri kalkışmayı bildiğine dair bir kanıt olarak değerlendirildi.
Aslında hakkındaki tartışmalar Brunson’ın son olarak görev yaptığı Kilisenin kuruluşundan öncesine dayanıyor. Hıristiyan bir tanığın iddianamede yer bulan ifadelerinde 2008-2009 yıllarında Brunson’ın İzmir’in Basmane semtindeki Yenidoğuş Kilisesi’nden teröre destek verdiği için kovulduğu bilgisi yer almaktadır. Sanık bu olayın ardından 1,5 ay Amerika’da kalıp Türkiye’ye döndükten sonraki hafta içinde Diriliş Kilisesi’ni kurmuştur. Tanık beyanlarında bu kiliseye bomba eğitimi almış kişiler gibi terör yandaşlarının geldiği, kilisenin alt katında ayin yapılırken üst katında cemaatin giremediği ancak örgüt sempatizanlarının rahatça kullandıkları iki odanın bulunduğu ve bu odalarda üzerleri işaretli Türk bayrakları ve PKK broşürlerinin yer aldığı kolilerin istiflendiği iddia edilmektedir.
FETÖ bağlantısını ortaya koyan veriler arasında, Brunson’ın içinde yer aldığı ekibin kalkışmanın ardından hakkında yakalama kararı bulunan kişilerin saklanmalarını sağladıkları hususu yer almaktadır. Gizli tanık beyanlarında, Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’de kilise açmanın yasak olmasından dolayı FETÖ’nün eski Ege Bölgesi imamı firari Bekir Baz’ın kilise faaliyeti yürütmek için dernekler kurulması yönünde tavsiyede bulunduğu, Pastör ve ekibinin ise çözümün FETÖ tarafından sağlanacağını düşünerek, kendi aralarındaki konuşmalarında FETÖ’den destek almayı kabul ettikleri belirtilmiştir. Pastörün Bekir Baz’la görüşmediği yönündeki ifadelerine rağmen 4 Nisan 2011-19 Ağustos 2015 tarihleri arasında 293 sefer GSM sinyalinin kesiştiği tespit edilmiştir. Dernekleşmeye başlamalarının ardından Doğu illerinde de hızlıca faaliyete başladıkları ve FETÖ sanığı eski emniyet müdürü Recep Güven’den yardım aldıkları hususu da iddianameye yansımıştır.
CIA bağlantısı
CIA bağlantısına ilişkin veriler ise bir gizli tanık ifadesinde yer almaktadır. Brunson’ın İzmir’deki kiliseyi devraldığı F.B. isimli şahsın CIA ile yakın bağlantısının bulunduğu ve F.B’nin istihbaratçılık misyonunu kilise üzerinden şüpheli Brunson’a devrettiğini değerlendirmesi iddianameye yansımıştır. Önemli görüşmelerde telefonunu yanına almaması, çok sıkıştığı zamanlarda kullanmak üzere cüzdanında ayrı bir telefon hattı taşıması, tek seferlik mail adresi kullanması da iddianamede şüphe uyandıran bazı hususlar olarak yer almıştır. Ayrıca tanıklar tarafından CAMA isimli, ABD’de bulunan ve yurtdışına gidecek elamanların kontrolünü sağlayan kurumdan söz edilmiştir. Aslında Brunson gibi bazı görevlilerin CIA, FBI, NSA gibi kurumlarda görev yaparken bağlı oldukları kiliseyi paravan olarak kullandıkları ifade edilmiştir. Brunson’un dünyanın değişik ülkelerindeki kişilerle telefon irtibatları ve mesajlaşma içerikleriyle paralel olarak gizli tanık ifadelerine göre kiliseye gelen ve kendilerini farklı meslek gruplarından tanıtan kişilerin, ABD ve yabancı ülkelerin eski ya da görevde olan askerlerinden oluştuğu değerlendirmesi de iddianamede yer bulmaktadır.
Misyonerlik faaliyeti mi?
Brunson’ın bu eylemleri bir dini motivasyona, 13. Kayıp kabilenin Kürtler olduğu inancı ile misyonerlik faaliyetlerinin Kürtlere yönelmesine dayanmaktadır. Bu motivasyon gereği Kürdistan’ın kurulacağı inancıyla Kürtler Hıristiyanlaştırılarak ayrıştırılmaya çalışılmaktadır. Nitekim iddianamede operasyonlarda ele geçirilen “Kürtlerin hem bulundukları ülkenin dilini hem de Kürtçeyi konuşmalarının İncil’i yaymak, kilise kurmak ve Ortadoğu’ya açılmak için bir avantaj olduğu” ifadesinin yer aldığı bilgi notu da paylaşılmıştır. Bununla beraber söz konusu veriler bu dini faaliyetin Kürtleri ayrıştırmanın yanı sıra şiddet içeren eylemlere ve terör örgütlerine destek niteliği taşıdığını ortaya koymaktadır.
Yazıda sıklıkla ifade ettiğimiz üzere bu veriler iddianamede yer alıyor. Dolayısıyla henüz doğrulanmadıklarını belirtmekte fayda var. Ayrıca iddianamede ithamların fiil düzleminde yer alması gerektiği halde bazı hususların olgusal olarak kaleme alınmış olmaları iddianameyi değerlendirmeyi zorlaştırıyor. Bununla beraber şayet Brunson hakkındaki iddialar doğruysa Brunson’ın da içinde yer aldığı bir çeşit “Hıristiyan radikalleşmesi”nin sadece Türkiye’yi değil tüm ortadoğuyu tehdit ettiği açıklığa kavuşacak.
Brunson elbette hakkındaki iddiaları reddetti. Avukatı da Brunson’ın inancından dolayı tutuklandığını ortaya koyan kanıtların bulunduğunu ifade ediyor. Bununla beraber bu kanıtların herhangi bir mecrada ortaya koyulmadıklarını görüyoruz.
[Star, 4 Ağustos 2018].