TÜİK, pazartesi günü Türkiye’nin 2018 yılına dair ekonomik büyüme rakamlarını açıkladı.
Buna göre Türkiye ekonomisi 2018 yılında yüzde 2,6 oranında büyürken Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 3,71 trilyon liraya ulaştı. Kişi başına millî gelir ise 45.463 lira oldu. Geçen yılın son çeyreğinde ortaya çıkan yüzde 3’lük daralmanın toplam büyüme rakamını aşağı çektiği görüldü. Ekonomik krizin etkilerinin ilk görüldüğü üçüncü çeyrek büyümesi de yüzde 1,8 ile düşük gerçekleşmişti.
Şimdi bu rakamların Türkiye’nin hedefleri ve dış politikası açısından ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
Öncelikle, 2023 hedefleri arasında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme amacı olan Türkiye için bu yüzde 2,6’lık büyüme oranının yetersiz olduğunu ifade etmek gerekir. Bu açıdan bakıldığında söz konusu büyüme rakamı, Türkiye’yi tökezletme çabası içerisinde olan bazı küresel aktörlerin kısmen başarılı olduklarını da gösteriyor.
Peki, Türkiye’nin büyüme rakamlarının olması gerekenin altında çıkmasının küresel güçlerle ne ilgisi var?
Doğrudan ilgisi var. Zira uluslararası ilişkilerin doğası gereği, mevcut küresel güçler, bölgesel güçlerin kendilerine rakip olacak şekilde güçlerini artırmalarını arzu etmezler ve engellemek için ellerinden geleni yaparlar.
Bu engellemeyi sadece Türkiye’ye karşı yapmıyorlar.
Küresel güç olma potansiyeline sahip olan başka ülkelere de yapıyorlar. Brezilya, İran, Nijerya, Endonezya ve Venezuela gibi ülkeler de benzer engeller ve müdahalelerle karşı karşıya kalıyorlar. Özellikle de, mevcut uluslararası sistemi sorgulayan, bağımsız dış politika arayışı içerisinde olan bölgesel güçler daha fazla müdahale ve manipülasyona maruz kalıyorlar.
Bu müdahaleler, uluslararası siyasal sistemin hukuk değil de güç üzerinden şekillenmesinin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Kuşkusuz 2018’de yaşanan ekonomik krizde, Türkiye’deki özel sektörün dışarıdan gelen parayla hızlı ve hesapsız büyüme isteğinin de etkisi oldu. ABD’deki faiz artırımının da etkisiyle, Türkiye gibi ülkelerin dışarıdan para temin etmekte yaşadığı sorunların ekonomik sorunlara yol açacağı biliniyordu zaten.
Ancak geçen yıl Amerikan yönetiminin Türkiye’deki ekonomik sorunların derinleşmesi yolunda attığı adımlar problemin katlanarak büyümesine ve ekonomik krize dönüşmesine yol açtı.
ABD’deki, AK Parti hükûmetinin bağımsız dış politika çizgisinden rahatsız çevrelerin ekonomiyi hedef alan saldırıları olmasaydı Türkiye’nin büyüme rakamları bu kadar düşük gelmeyecekti. Ama söz konusu bu çevreler, Türkiye’nin küresel ekonomik konjonktürden kaynaklanan açık pozisyonunu gördüler ve fırsata dönüştürmek için tereddüt etmediler.
Zaten uzun zamandır değişik müdahale araçlarını (medya manipülasyonu, darbe girişimi vb.) kullanarak Türkiye’nin “kayan eksenini” düzeltip yeniden Batı yörüngesine oturtmaya çalışıyorlardı. Kısmen bu müdahalelerin kısmen de Türkiye’nin dış kaynaklarla hızlı büyümesinin sonucu olarak yaşanan ekonomik sorunları da yeni müdahaleler için uygun bir zemin olarak değerlendirmek istediler.
Bu çerçevede geçen yıl ABD’den gelen yaptırım kararları ve Türkiye ekonomisini hedef alan sert söylem ve tehditler doların aşırı yükselmesine neden oldu. Bu da özel sektörün borç finansmanı merkezli krizin yaşanmasının ana nedeniydi. Özel sektör şirketlerinin, döviz borçlarını ödeyebilmek için panik içinde dolar ve avroya yönelmesi ve her zamanki gibi, kriz fırsatçılarının da dövizdeki hareketliliği fırsata dönüştürmek için aynı şeyi yapması krizi derinleştirdi.
Krizin o boyutlarda yaşanmasının temel nedeni ABD’den gelen tehditler ve yaptırım açıklamalarıydı.
ABD’nin “müttefiki” Türkiye’ye ekonomik darbe vurmak istemesinin nedeni neydi?
Bu konuda o dönemde öne çıkan sorun olan Brunson krizinin temel aktörü Pence’in hedefi neydi?
Türk lirasının dolar karşısında hızla değer kaybetmesinden memnuniyetini Twitter mesajlarına yansıtan Trump’ın hedefi neydi?
Uzun zamandır Türkiye’nin dış politika çizgisinden rahatsız olan ve bu çizgiyi değiştirmek için her türlü yola başvuran Amerikan güvenlik bürokrasisi ve onun medya ve siyasetteki uzantılarının hedefi neydi?
Neticede, maruz kaldığı bu ekonomik saldırı Türkiye’nin büyümesini durduramadı, ama hızını yavaşlattı.
Mevcut dış politika çizgisiyle Türkiye’nin büyüme hızının düşmesi ABD’deki birçok kesimi memnun etmiş olabilir.
Ama mutlaka, bu yavaşlamayı yeterli görmüyorlar ve 2019’da Türkiye ekonomisinin yeni sorunlar yaşaması için hangi adımları atacaklarının hesaplarını yapıyorlardır.
“Müttefik” olmanın gereği de bu olsa gerek!
[Türkiye, 13 Mart 2019]