Üç çeyrek sonra pozitif büyümeye geçen ekonomide, son çeyrekte yüzde 5 civarında bir büyüme bekleniyor. Böylece 2019 yılını pozitif büyümeyle kapatıp 2020’ye moralli başlayabiliriz.
Türkiye ekonomisi üç çeyreklik aradan sonra yıllık bazda pozitif büyümeye geçti. İç talep, büyümeyi yukarı çeken ana faktör. Yatırım harcamaları negatif seyretmeye devam etse de üçüncü çeyrekte daralmanın şiddeti azaldı. Net ihracat, 1.5 yıl sonra ilk kez büyümeyi aşağıya çekti.
Kur şoku sonrası TL'nin değer kaybetmesi, ihracatı arttırırken ithalatı azaltmıştı. Bu sayede net ihracat, büyümeye altı çeyrek pozitif katkı sağlamıştı.
Dış ticaretteki bu gelişme dönemseldi. Ekonomik aktivitedeki ılımlı toparlanma, ithalatı arttırmaya başladı. Küresel ekonominin yavaşlaması ise ihracat artış hızını frenledi. Sonuçta, dış ticaretin etkisi üçüncü çeyrekte negatife döndü.
2020'YE MORALLİ BİR BAŞLANGIÇ
Yüksek teknolojili ara malları ve enerjideki dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik atılan yapısal adımların meyvelerini toplamak biraz zaman alacak. Ancak, oluşacak yerli üretim etkisi uzun vadeli ve kalıcı olacaktır. 2020'de tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışın ithalatı besleyeceğini ve ihracatın çok hızlı yükselmeyeceğini hesaba katacak olursak, net ihracatın gelecek sene ekonomik büyümeyi pozitif etkilemesi zor olacaktır. 2021'le birlikte net ihracattan güçlü katkılar görebiliriz.
Tüketim harcamaları, önümüzdeki dönemde büyümeyi hızlandıracaktır. Bununla birlikte, faiz oranlarının ve jeopolitik risklerin azalması, yatırım iştahının artmasına neden olacaktır. Dördüncü çeyrekte yüzde 5 civarında bir büyüme bekleniyor. Böylece yılı pozitif rakamlarla kapatıp 2020'ye moralli başlayabiliriz.
Kur şokunun ardından ekonomik dengelenmeye dair kat edilen mesafeyi inceleyebileceğimiz ve önceki kriz dönemleriyle kıyaslayabileceğimiz kadar ekonomik veri birikti. Gelin, 2008'de patlak veren küresel finans krizi (KFK) dönemi ile 2018 kur şokunu kıyaslayalım.
İki hadisenin dinamikleri tabi ki çok farklı. Biri, Türkiye ile direkt ilgisi olmayan küresel boyutta sarsıcı bir hadise. Diğeri ise ABD ile gerilen ilişkiler tarafından tetiklenmiş olsa da Türkiye özelinde yaşanan bir sıkıntı. Yine de bu karşılaştırmanın bize ekonomik dengelenme sürecine dair önemli noktalara işaret edeceğini düşünüyorum.
REEL KESİMİN GÜVENİ YÜKSELDİ
İki hadiseyi büyüme, işsizlik, enflasyon ve cari denge özelinde grafiklerle karşılaştıralım. Bunu yaparken bu hadiselerin ortaya çıkmasının (Eylül 2008 - Lehman Brothers'in iflası ve Ağustos 2018 - spekülatif kur atağı) bir dönem öncesinden başlayarak performansların nasıl değiştiğine bakalım. Büyüme çeyreklik, diğer değişenler ise aylık bazda açıklanan veriler. Ekonomik büyümenin 2018'deki kur şoku sonrasında 2008'deki kadar sert bir şekilde düşmediğini görüyoruz. Grafik olarak yer vermesek de imalat sanayii kapasite kullanım oranı ve reel kesim güven endeksi gibi öncü göstergelerdeki toparlanma da şu anda KFK dönemine kıyasla çok daha iyi. Cari fazlaya geçişi de 2008'e göre çok daha hızlı gerçekleştirmişiz.
TAHMİNLERİ TUTTURAMADILAR
KFK, Türkiye'de kur üzerinde etki oluşturmadan ekonomik aktiviteyi daralttığı için enflasyonun gerilemesine neden olmuştu. 2018'deki kur şokunda ise ithal ara mallarının bir anda pahalılaşmasından kaynaklanan bir arz enflasyonu yaşandı. Bu yüzden şu anda enflasyonda görece daha yukarıda bir noktadayız.
Kur şokunu reel sektörün daha fazla hissetmesinin yanı sıra teknolojik ilerlemeler daha az insanla aynı ölçekte üretimin yapılmasının (otomasyon) önünü açtığı için işsizlikteki düşüş bu sefer daha yavaş ilerliyor. Birçok ekonomist ve uluslararası kurum kur şokundan dolayı Türkiye ekonomisinin 2019'da yüzde 2-3 daralacağını ve enflasyonun yüzde 30-40'lara çıkacağını öngörüyordu. Hatta bazıları için bu, basit bir ekonomik beklentiden çok temenni halini alıyordu. Bugün gelinen noktada, Türkiye ekonomisinin beklenenden çok daha hızlı toparlandığına şahit olduk. Peki, dengelenme süreci bitti mi? Her şey güllük gülistanlık mı? Çok önemli bir mesafe kat ettik; ancak daha yapılması gerekenler var. Büyümeyi yukarı çekmek, cari açık, enflasyon ve işsizliği yapısal olarak düşürmek için reformları hayata geçirmeye devam etmemiz gerekiyor. Bunun sadece kamunun işi olmadığının da altını çizmek isterim. Reel sektör, finansal kesimi ve diğer paydaşlar da bu sürece en az kamu kadar katkı sağlamalı.
[Sabah, 7 Aralık 2019]