2018 yılı itibarıyla, OECD verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 55’i kentlerde yaşamaktadır. Kentleşme hızının şimdiki gibi devam etmesi durumunda, 2050 yılı itibarıyla kentte yaşayanların oranı yüzde 68’e ulaşacağı öngörülmektedir. Böyle bir durum, dünyada 2,5 milyar insanın kentsel alanlarda yaşamasını doğuracaktır.
Kent nüfusunda giderek artan eğilimin önemli bir sonucu “mega kent” olarak adlandırılan büyük metropollerin ortaya çıkmasıdır. 2016 yılı itibarıyla dünyada 10 milyonun üzerinde nüfusa sahip kent sayısı 31’dir. Gelecek 10 yıl içinde 10 yeni kentin daha bu sayıya ekleneceği öngörülmektedir. 2030 yılı itibarıyla 730 milyon kişinin, nüfusu 10 milyonu aşan şehirlerde yaşayacağı varsayılmaktadır.
Mega kentlerin yanında, nüfus artışı ve büyük kentlere göçün bir sonucu olarak metropol özelliği gösteren, nüfusu bir milyonu aşan kent sayıları da giderek çoğalmaktadır.
Örneğin şu an için Türkiye’de 23 ilin nüfusu bir milyonun üzerindedir. Bunlardan 9 tanesinin ise nüfusu 2 milyondan fazladır. Bu şehirler içerisinde İstanbul kabaca 15 milyon, Ankara 5,5 İzmir 4,3 ve Bursa ise 2,9 milyondur.
Dünyadaki nüfus artış trendlerine bakıldığında bir şehrin nüfusu bir milyonu aşmışsa, nüfus artış hızı da yükselmektedir.
Kentlerin büyümesi, o şehrin karşı karşıya kaldığı, fiziki, ekonomik ve toplumsal sorunları artırmaktadır. Kentlerin büyüklüğüne göre “mega kent” ya da metropol olmasına bağlı olarak ortaya çıkan sorunların çözümü de zorlaşmaktadır. Karmaşıklaşmaktadır.
Şehirlerin merkezinin yanında, merkez ile yüksek oranda sosyal ve ekonomik entegrasyonu bulunan çevre alanlar, koordinasyon ve iş birliğini gerektiren yönetim anlayışlarını zorunlu kılmaktadır. Metropoliten yönetim anlayışı olarak bilinen bu yönetim modellerinde de yeni yaklaşımlar söz konusudur.
Ekonomik yatırımlar ve kalkınma modelleri gibi alanlar açısından, mega kentler sadece yerel dinamiklerin belirlediği değişkenlerle muhatap değildirler. Aynı zamanda küresel bir şehir olması için, diğer mega kentlerle rekabet etmek zorundadır.
Dolayısıyla metropoliten şehirlerin belediye başkanlarının küresel bir vizyona sahip olması gerekir. Şehirlere uluslararası yatırımın çekilmesi, şehrin turizm ve spor potansiyelinin genişletilmesi gibi büyük meseleler, seçilmiş belediye başkanın da sorumluluğundadır.
Bu bağlamda, küresel kentler arasında ortak platformlar, iş birlikleri ve ilişki ağlarının geliştirilmesi, şehirlerin kalkınmasında ve gelişmesinde önemlidir.
Mega kentlerin ve metropollerin hem birbirinden hem de diğer küçük şehirlerden farklılaşan sorunları ve değişen kent gündemleri vardır. Son dönemlerde büyük kentler; yeni risklerin, krizlerin, belirsizliklerin ve toplumsal hareketlerin yoğun olarak yaşandığı veya hissedildiği mekânlar hâline gelmektedir.
Kentsel sorunların değişen doğası ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte, sorunların çözümünde ve kentlerin daha iyi yönetiminde yeni politika gündemleri ortaya çıkmıştır.
Bunlardan bazıları, akıllı kentler, büyük veriye dayalı yönetim, güvenli kentler ve kentsel risklerin yönetimi, yeşil kentler, ekolojik kentler ve dayanıklı kentler gibi yaklaşımlar ve modellerdir.
Seçim gündeminin daha çok ülke sorunlarına odaklanması ve yerel yönetime ilişkin meselelerin ikinci planda kalmasından dolayı, seçime gidilirken bu gibi konular yeterince konuşulmadı. Tartışılamadı.
Siyasetin ana gündeminde bu meseleler tartışılmasa da, bu konuları ele alan ve seçimlerin ardından göreve başlayacak olan kent yöneticileri, meclis üyeleri, belediyeciler ve diğer kent paydaşlarına yeni politika ve eylem planları geliştirmelerine de katkı sağlayacak önemli bir rapor, SETA tarafından yayınlandı.
Doç. Dr. Özer Köseoğlu’nun kaleme aldığı, “Metropoliten Kentlerin Geleceği: Yeni Yaklaşım, Model ve Uygulamalar” başlıklı rapor bu alanda önemli bir boşluğu dolduruyor.
Raporun odaklandığı konuları bir sonraki yazıda ele alacağım.
[Türkiye, 21 Mart 2019].