Halkı galeyana getiriyorlar. Kesmenin bir yolu yok mu?” Darbeci askerlerden birisi suç ortaklarına böyle sordu 15 Temmuz gecesi. Darbecilerin yayımlanan Whatsapp yazışmalarından öğrendiğimiz kadarıyla soru cevapsız kaldı. Ve tabii “kesmenin bir yolu”nun olmadığını hep beraber gösterdik. Çünkü halk ne galeyana gelmişti ne de birileri tarafından sokaklara sürülmüştü. Darbe haberini aldığı ilk andan itibaren bu zulmü durdurmak için gerekirse canını feda etmeye karar vermişti. Millet ilk şaşkınlığı atıp ne olduğunu anlamaya çalışırken beklenen ses duyuldu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan herkesi sokaklara, kendi kaderine sahip çıkmaya çağırdı.
Toplumun darbeye dur demek için sokaklara çıkması FETÖ’cülerin asla anlayamayacağı bir dinamiktir. Neden anlayamayacaklarının ve dolayısıyla neden darbeye kalkıştıklarında halkın onlara itaat edeceğini zannettiklerinin cevabı örgütün yapılanmasında gizlidir. İnsan kaynağını toplumsal tabandan devşiren örgütün ilk yaptığı iş bünyesine dahil ettiği örgüt mensuplarının toplumunun geri kalanı ile bağlantısını kesmek. Gündüzleri okulda, işyerinde sadece örgüt mensupları ile sosyalleşen mensuplar, “dışarı”daki işleri biter bitmez örgüt evine dönerler. Gündelik hayatın rutini böyle akarken diğer sosyal ilişkiler de örgüt merkezli kurulur. Üyeler evlilik zamanı gelince yine örgüt mensuplarıyla evlenirler.
Örgüt propagandasında “hizmet” aile bağlarına, dostluğa, toplumdaki diğer fertlerle olan beşeri münasebetlere tercih edilecek bir eylem olarak kodlanarak kutsallaştırılır. Örgüt tarafından sosyal olarak kuşatılan FETÖ’cü, normal bir insanın sahip olduğu diğer fertlerle sosyal ilişki kurma kanallarının hepsini tıkamıştır. Çocuğu eğitim çağında olan bir insan, çocuğunun sınıfındaki diğer öğrencilerin velileri ile mesaj grupları, veli toplantıları, okul gezileri ile sosyalleşirken, çocuğu örgüt okulunda okuyan FETÖ’cü için bu bile söz konusu değildir. Paralel toplum içerisinde yaşayan FETÖ mensubu için “dışarısı” ile mecburi olarak sağlanan kısıtlı temaslarda, “dışarıdaki insanlar” sosyal partnerler değil devşirilmeye, ikna edilmeye ve örgüte sempatizan/üye yapılmaya çalışılan birer hedeftirler.
Hakikatin Yerine Geçen Talimat
Örgütün devşirme süreci birey örgüte dahil edilip sosyal çevresinden kopartılınca bitmeyen, aksine hızlanan bir süreç. FETÖ’cüler sohbetler, kamplar ve örgüt içi organizasyonlarda mütemadiyen “hizmet içi eğitim”e tabi tutulurlar. Hem hiyerarşik hem de ideolojik olarak katmanlaşmış örgütte sürekli bir endoktrinasyon süreci vardır. Endoktrinasyonun son aşamasında örgüt mensubu diğer bildiği her şeyi sadece “dışarı”da hayatta kalmasına yarayacak bilgiler olarak kodlar ve hakikatle bağlantısını keser. Yıkılan hakikatin yerine yenisi inşa edilir; üstten gelen talimat!
Üstten gelen talimatla harekete geçen darbeciler Türk toplumunun sokaklara çıkma iradesini anlayamadılar. Sokaklardaki insanları sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti hareketini destekleyen, dolayısıyla “meşru” olan hareketlerine karşı çıkmak için “galeyana getirilmiş kitleler” zannettiler. Toplumun kendi ülkesine, vatanına, iradesine ve en önemlisi kendisine sahip çıkmak için harekete geçmek istemesi, üstelik bir kısmının bunu oy vermediği bir siyasi hareketin de doğal lideri olan Cumhurbaşkanı’nın yönlendirmesi ile hayata geçirmesi onlar için anlaşılamaz bir durumdu. Bir insanın örgütsel aidiyet dışında bir bağ ile harekete geçmesi, hakikati ve hayatını örgüte eşitlemiş FETÖ’cüler tarafından anlaşılamadı.
Hakikati tespit etme rüştünü kaybetmiş FETÖ’cü cuntacılar, Türk milletinin de kendileri gibi reşit olmadığını düşündüler. Türk milleti 15 Temmuz gecesi darbe girişimini bastırmak ve sonrasında milli irade nöbeti tutmak için meydanlara çıkarak rüştünün gereğini yapmıştır. Milletin doğrudan iradesinin üzerinde bir siyasi birim olmadığı için halkın meydanlardaki mevcudiyetini “rüştünü ispat” etmek yerine “rüştünün gereğini yapmak” olarak okumak gerekir. Milletin meydanlara çıkması, millet olmaya içkin bir tutumdur. Meydana çıkan “millet” ile milletin çıktığı “meydan” birbirinden farklı şeyler değildir; sadece farklı tecelliler veya formlardır.
Milletin Meydan Olarak Tecellisi
Bu olağanüstü tecellinin darbeyi önlemenin yanında başka neticeleri de oldu. Türkiye’nin otoriterleştiği, bir diktatörlüğe doğru gittiği veya iç savaşa sürüklenebileceği gibi iyi niyetli veya maksatlı bütün kuşkular ve söylemler tamamen ortadan kalkmıştır. Meydanlara tecelli eden millet iradesi böyle bir durumun mümkün olmadığını göstermiştir. Bu irade bugün asker içindeki paralelci cuntanın kurmak istediği zulüm düzenini nasıl yerle yeksan ettiyse, aynı cüret nereden gelirse gelsin gereğini yapacağını ortaya koymuştur. Millet zulme ortak olmayacağını, bunun karşısında duracağını ve gerekirse doğrudan meydan olarak tecelli edip adaleti tesis edeceğini kanıtlamıştır.
Millet devletin, anayasal düzenin ve kamu otoritesinin sahibi ve aynı zamanda gerçek ve birincil koruyucusu olduğunu ifade etmiştir. Bu durum dışa dönük etkilerinin yanında aynı zamanda milletin kendi kendisine verdiği bir kurucu mesajdır. Türk milleti uzun süredir kendisine ait olan devlet aygıtı ile yabancılaşma sendromuyla malul bir ilişki içerisindeydi. Milletin değerlerine ve tercihlerine yabancılaşan devlet aygıtı, milleti kendisine bir tehdit olarak algılamakta, buna mukabil askeri darbelerin de bir parçası olduğu farklı bürokratik vesayet enstrümanları ile milletin iradesini kısıtlama yoluna başvurmaktaydı. Toplumun önemli bir kesimi gündelik hayatından kimlik oluşum süreçlerine, siyasi tercihlerinden anlam dünyasına uzanan geniş bir düzlemde devletin ceberut yüzü ile karşılaşmaktaydı. Toplum devlete karşı kendi savunma reflekslerini kaçınılmaz olarak geliştirmekte ve dolayısıyla millet ve devlet yabancılaşma kısır döngüsüne mahkum olmaktaydı. 15 Temmuz gecesi FETÖ’cü cuntacıların kalkıştığı darbeyi engellemek için meydanlara çıkan Türk toplumu, aynı zamanda kendi kendine devlet ve millet arasındaki ayrımın köklü ve sahici bir ayrım değil ancak bir “arıza” olduğunu göstermiş ve bunu bizatihi tamir etmiştir.
Milletin “meydan” olarak tecelli etmesi bu yönüyle darbeyi önleyici bir süreç olmanın ötesinde aynı zamanda kurucu bir süreçtir. Arızalarını tamir eden millet kendini yeniden inşa etmiştir. Karşımızda tamamen millet tarafından yazılan yeni bir hikaye, diğer bir deyişle milletin kendi kaleminden tercüme-i hali durmaktadır. Toplumsal kutuplaşma gibi bütün eski hikayeler tedavülden kalkmıştır. Yeni hikaye sivil, dışarıdan dikte edilmeyen ve bütün fertlerinin en ufak bir rahatsızlık duymadan parçası olabileceği bir milletin hikayesidir: 15 Temmuz gecesi meydanlara inip darbeye direnen insanlara Türk milleti denir.
[Kriter, 1 Ağustos 2016].