SETA > Yorum |
Yeni Dönemde Yeni Dış Politika Dinamikleri

Yeni Dönemde Yeni Dış Politika Dinamikleri

Davutoğlu için Başbakanlıktaki en temel sınav kendi oluşturduğu ve büyük emek verdiği etkin dış politikayı nasıl ne şekilde sistemleştirip sürdürülebilir kılacağıdır.

Türk dış politikası Ahmet DavutoÄŸlu’nun baÅŸbakan olmasıyla beraber yeni bir döneme girecek ve kendisini bazı açılardan yenileyecektir. Fakat bu birçoklarının bahsettiÄŸi gibi Suriye, Irak vb Türkiye’yi yakından ilgilendiren dış politika konularında radikal bir politika deÄŸiÅŸikliÄŸinden ziyade, bir nevi eksik kalmış dış politika açılımlarını tamamlayan ve ileri götüren bir süreci baÅŸlatacaktır.

YÜKSELEN GÜÇLERLE Ä°LÄ°ÅžKÄ°LER

BaÅŸbakan DavutoÄŸlu döneminde Türk dış politikasının ana hattında bir deÄŸiÅŸiklik yerine süreklilik hakim olacak olmakla beraber, öncelikle bu yeni dönemde iki konunun Türk dış politikasında daha fazla öne çıkacağını öngörmek mümkündür. Bunlardan bir tanesi Türkiye son on yıldır bütün bölgelerle iliÅŸkilerini ekonomik, siyasal ve sosyal anlamda geliÅŸtirmesine raÄŸmen sistemik anlamda etki yapabilecek ÅŸekilde küresel sistemde görülen yeni yapılanma ve örgütlenmelerin parçası olamamıştı. G-20 hariç tutulursa Türkiye neredeyse dünyadaki bütün kurum ve kuruluÅŸlarda temsilci ya da gözlemci olarak bulunsa da BRICS, IBSA vb türü yeni yapılanmaların içinde bulunmamıştı. Bu durum en temelde özellikle dışarıdan bakan insanların Türkiye gerçekten nerede konumlanıyor sorusuna verdikleri yanlış cevapla doÄŸrudan baÄŸlantılıydı. Güney-güney diyaloÄŸu ve iÅŸbirliÄŸi çerçevesinde geliÅŸen bu tür yeni yapılanmalarda Türkiye genelde hep görmezden gelindi. Fakat ÅŸu ana kadarki gelinen tecrübe gösterdi ki bu tür yapılar eÄŸer baÅŸka kilit ülkeleri kendi içlerine çekemezlerse batı merkezli sisteme sadece içsel kritik yapmanın ötesine geçemeyeceklerdir. Bu ve diÄŸer baÅŸka sebepler dolayısıyla Türkiye artık MIKTA denilen Meksika, Endonezya, Güney Kore, Türkiye ve Avusturya’nın parçası olduÄŸu yeni bir tür oluÅŸumun içine kurucu üye olarak dahil oldu. Bu oluÅŸum kıtalararası bir iÅŸbirliÄŸi ve baÄŸlantı kurmasının ötesinde aynı zaman Türkiye’nin AK Parti döneminden beri açılım saÄŸladığı bölgelerdeki iliÅŸkilerine de derinleÅŸtirmeyi amaçlayan bir yaklaşım sonucu oluÅŸtu. Önümüzdeki süreçte sistemsel anlamda etki yapabilecek mikro örgütlenmelerin parçası olma ve de onlarla iliÅŸkileri geliÅŸtirme ana dış politika ekseninden birisi olmalıdır.

KURUMLARLA ENTEGRASYON

Türk dış politikasında önümüzdeki süreçte etkili olacak bir diÄŸer konu ise DavutoÄŸlu’nun genel yaklaşımıyla baÄŸlantılı olarak Türk dış politikasına bütün devlet kurumlarını daha fazla entegre eden ve bir nevi sistematik bir üst zaviyeden yöneten bir aklın hakim olmasıdır. Özellikle DavutoÄŸlu’nun baÅŸbakanlığı bu anlamda bu koordinasyon ve planlama için biçilmiÅŸ kaftandır. Bu iç koordinasyonla beraber dış politikada belki yıllardır çok iyi yapılamayan bir bölgelerarası etkileÅŸim ve iletiÅŸim üzerinden oluÅŸturulacak bölgeler arası bir dış politikası yaklaşımıdır. Özellikle DavutoÄŸlu’nun dünyanın birçok bölgesine yönelik derin vukufiyeti onun dünya siyasetine bir bölge ile diÄŸer bölge arasında geçiÅŸkenlik saÄŸlayan dış politikayı daha net ve iyi bir ÅŸekilde koordine ve uygulamasına yol açacaktır. ÖrneÄŸin artık dış politikada Türkiye- Hindistan iliÅŸkileri üzerine deÄŸil; Türkiye, Hindistan ile Afrika’da, Latin Amerika’da ya da dünyanın baÅŸka bir kıtasında ortak neler yapabilir sorusu daha çok sorulacaktır. Daha önceki dönemler bu tür farklı bölgelere yönelik ortak koordinasyonlar daha çok Batılı devletler ile yapılmıştı.

Türk-Batı ve Türk-Amerikan iliÅŸkilerinin çok boyutlu olmasında sadece konuların çeÅŸitliliÄŸinden deÄŸil aynı zamanda farklı bölgelerdeki politikaların bir tür senkronizasyonunun yapılmasıydı. Türk dış politikasında bu tip bir senkronizasyon özellikle yükselen güçler denilen ülkelerle olan iliÅŸkilerde eksikti. Bundan sonraki süreçte Türk dış politika yapımında bu konular daha fazla önem ve etkinlik alanı kazanacaktır. ÖrneÄŸin Türkiye'nin Mısır'daki darbeye yönelik dış politikası aslında Güney Afrika'nın aynı dönemde Mısır’a yönelik olarak uyguladığı dış politikaya son derece yakın olmasına raÄŸmen, özellikle yükselen güçlerle siyasal anlamda gerçek bir diyalog ve iÅŸbirliÄŸi zemini çok ciddi temellere dayanmadığı için ortak bir koordinasyon ya da politika üretilemedi. Artık yükselen güçlerle olan dış politika anlayışının ekonomi merkezli olmaktan çıkarıp daha fazla siyasal boyutun eklendiÄŸi bir iliÅŸki türüne döndürme vakti gelmiÅŸtir. Bu anlamda yeni dönemde Türk dış politikasında onu tanımlamak için kavram bulmaya çalışan metodolojik ve açıklayıcılık anlamında aslında son derece kısır olan kavramsallaÅŸtırmalar ve analizler yerine, Türk dış politikasına gerçekten katkı saÄŸlayacak anlamlı yapısal öneri ve eleÅŸtiriler yapılması gerekmektedir. Bu da ister istemez alan uzmanlığı, araÅŸtırma merkezlerinin bilgi-belge ve analiz anlamında daha fazla katkısının olacağı yeni bir sürecin önünü açacaktır.

Türk dış politikasına DavutoÄŸlu döneminin getirilmesi gereken bir diÄŸer husus ise kurumsal yapılan dış politika konularında daha koordineli ve iÅŸbirliÄŸi içerisinde çalışılmasıdır. AK Parti döneminde dış politikayı desteklemek ve Türkiye'nin açılımlarını derinleÅŸtirmek için birçok kurumsal yapı kurulmuÅŸtu. Yurtdışı Türkler BaÅŸkanlığı, Yunus Emre Kültür Merkezleri ve Anadolu Ajansı’nın yabancı yayınlar dairesi bu yeni kurumların başında geliyordu. Buna bir de TÄ°KA gibi kökleri eskiye dayanan fakat AK Parti döneminde kendi rol ve faaliyet alanını yeniden tanımlayan kurumları eklemek gerekir. Hatta Diyanet bile son yıllarda dış politikaya verdiÄŸi destekle aslında bu sürece dâhil edilebilir. Türkiye artık bir nevi kurumsal yapı zenginliÄŸine sahiptir. Fakat kim ne derse desin hala arazide bulunan bu kurumların tecrübe ve alan faaliyetlerinden edindikleri bilgi Ankara’da dış politika yapımında total ve bir üst zihin tarafından deÄŸerlendirilememektedir. Bu durum arazide var olan Türk dış politika aktörleriyle Ankara’daki karar alma mekanizması arasındaki zimmi bir kopukluÄŸa iÅŸaret etmektedir. Araziden gelecek analizlere eskisinden daha fazla ihtiyacı olan bir Türkiye'nin arazideki varlığına raÄŸmen bunu siyaset yapımına doÄŸrudan aktaran bir sistem kuramamıştır.

ARAZÄ°-MERKEZ DÄ°YALOÄžU

DavutoÄŸlu hem kendisinin dış politika konularına hâkimiyeti hem de üst perdeden bakan bakış açısı dolayısıyla bu türden iÅŸbirliÄŸi ve koordinasyon mekanizmalarını en iyi ÅŸekilde kurabilecek bir baÅŸbakan olabilir. EÄŸer DavutoÄŸlu bu tür bir mekanizmayı kuramazsa Türkiye’de artık yavaÅŸ yavaÅŸ bürokraside görülmeye baÅŸlayan arazi yorgunlukları ve motivasyonsuzluk kendini gösterebilir. Bu durum hem son on yıldır yapılan açılımları tehlikeye sokabilir hem de aslında tam bu açılımların derinleÅŸtiÄŸi ve katkı saÄŸlamaya çalıştığı bu süreçte negatif etkilerde bulunabilir.

DavutoÄŸlu ile birlikte sadece iç politika deÄŸil Türkaynı zamanda Türk dış politikası da ikinci bir döneme girmiÅŸ bulunmaktadır. Enerjetik bir dışiÅŸleri bakanı ve dar ekiple çalışılan bir mekanizmadan daha sistemli ve daha fazla aktörün dahil olduÄŸu bir dış politika yapım mekanizması kurulmalıdır. DavutoÄŸlu’nun DışiÅŸleri Bakanı olarak çıtayı çok yukarılara atması ve bir nevi bakanlık hayatının çoÄŸunu aktif diplomasi ÅŸeklinde seyahat ederek geçirmesi uzun vadede yeni gelecek bakanlar için sürdürülemez bir yapıdır. Artık dışiÅŸleri bakanlığının biraz da Amerikan modeli üzerinden yeniden yapılandırılması ve sistemleÅŸtirilmesi bir zorunluluktur. Türkiye’nin açıldığı tüm bölgeler (Afrika, Latin Amerika, Asya vb) için artık bakan yardımcısı seviyesinde bakanla gelip bakanla giden etkili kiÅŸilerin atanması bir gerekliliktir.

DavutoÄŸlu için BaÅŸbakanlıktaki en temel sınav bu anlamda kendi oluÅŸturduÄŸu ve büyük emek verdiÄŸi etkin dış politikayı nasıl ne ÅŸekilde sistemleÅŸtirip sürdürülebilir kılacağıdır. Bu durum her ne kadar bir baÅŸbakanın yapabileceÄŸinin ötesine geçen sistemsel sorunlar barındırsa da, DavutoÄŸlu bu anlamda tarihi bir sorumluluk altındadır. Çünkü bir baÅŸarısızlık ÅŸu ana kadar oluÅŸturulan ve derinleÅŸen dış politika açılımlarına zarar verecektir.

Tüm bu açılardan bakılınca BaÅŸbakan DavutoÄŸlu döneminde Türk dış politikasında içerik ve kurumsal yapılanma açısından ölçek büyütülmeli ve kendisini aynı idealler çerçevesinde yeniden dizayn eden bir yapıya kapı aralanmalıdır. Bu durum DavutoÄŸlu’nun bakan olduÄŸu dönemde uygulanan dış politikanın kalıcılığı için kilit öneme sahiptir.

[Star Açık GörüÅŸ, 30 AÄŸustos 2014]