Türkiye’nin BM Gündemi: Yapısal Sorunlar ve Fırsatlar
Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türk delegasyonu BM Genel Kurulu görüşmeleri için New York’a geldi. Heyetin ana gündemi Türkiye’nin dış politika öncelikleri doğrultusunda uluslararası barış ve istikrarın sağlanması olarak öne çıkıyor. Uluslararası sistemin ilke ve kurallarını belirleyen ve küresel barış ve güvenliği sağlayan bir kurum olarak tasarlanan Birleşmiş Milletler’in ana görevini yerine getirmekte ne kadar zorlandığı malum. Türkiye’nin böyle bir dönemde inisiyatif alarak uluslararası sistemin temel ilkelerini güçlendirmesi küresel barışa katkı sağlayacaktır.
PaylaÅŸ
Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türk delegasyonu BM Genel Kurulu görüşmeleri için New York’a geldi. Heyetin ana gündemi Türkiye’nin dış politika öncelikleri doğrultusunda uluslararası barış ve istikrarın sağlanması olarak öne çıkıyor. Uluslararası sistemin ilke ve kurallarını belirleyen ve küresel barış ve güvenliği sağlayan bir kurum olarak tasarlanan Birleşmiş Milletler’in ana görevini yerine getirmekte ne kadar zorlandığı malum. Türkiye’nin böyle bir dönemde inisiyatif alarak uluslararası sistemin temel ilkelerini güçlendirmesi küresel barışa katkı sağlayacaktır.
Yapısal Reform İhtiyacı
BM Güvenlik Kurulu’nda veto hakkı bulunan beş ülkenin imtiyazlı konumları ve kendi aralarındaki güç mücadelesinin tezahürleri aşılması zor yapısal bir zorluk olarak öne çıkıyor. Bu durum, BM’nin uluslararası güvenliği sağlama, insan haklarını koruma, uluslararası hukuku tesis etme, insani yardım temini ve küresel dayanışmayı sağlama gibi hedeflerini hakkıyla yerine getirmesine engel oluyor. Bu yapısal zorluklara rağmen uluslararası hukuka dayalı küresel sisteme inancında ısrarcı olması Türkiye’nin söz söyleme hakkını güçlendiriyor.
Türkiye gibi yükselen güçlerin uzun zamandır BM’nin barış ve istikrar sağlama konusundaki eksikliklerini dillendirmelerine rağmen yapısal reform konusunda ciddi bir ilerleme sağlanamıyor. Reform gerçekleşmedikçe ve ABD’yle Rusya-Çin hattı arasındaki kamplaşma daha da keskin hale geldikçe reform çabaları da sekteye uğruyor. Bu bağlamda G7 ve G20 gibi oluşumların özellikle ekonomi, finans ve çevre gibi meselelerde daha etkin platformlar olarak öne çıktığını görüyoruz.
Uluslararası Sisteme Katkı
Türkiye uluslararası sistemin NATO, G20 ve BM gibi ana kurumlarında en kritik katkıları yapan ülkeler arasında yer alarak çıkarlarını korumaya çalışıyor. Türkiye hem bu kurumların politikalarına etki ediyor hem de bu oluşumların gündemindeki küresel meselelerde etkin bir role sahip. Ukrayna savaşı, iklim değişikliği, tedarik zinciri, gıda krizi ve enerji hatları gibi birçok meselede Türkiye’nin hem oyun kurucu hem de oyun değiştirici rol oynayabiliyor.
Türkiye’nin Ukrayna savaşının sona ermesine yönelik çabalarının iki tarafın da savaşa devam etme kararlılığı karşısında savaşın olumsuz etkilerinin azaltılması çabasına doğru evirildiğini gördük. Esir takası ve tahıl anlaşması gibi inisiyatiflerle savaşan tarafların diplomatik angajmanını sağlayan Türkiye’nin küresel gıda krizini hafifletmesi BM’nin uluslararası barış ve güvenlik görevine de doğrudan bir katkı olarak öne çıktı.
Benzer biçimde Türkiye uluslararası enerji çeşitliliği ve güvenliğini sağlama konusunda merkez ülke olma yolunda ilerleyerek uluslararası enerji krizinin hafifletilmesine katkı yapmaya çalışıyor. Türkiye Libya’yla yaptığı anlaşmayla Doğu Akdeniz’de dışarıda bırakılma çabalarını engellemekle kalmayıp şimdilerde İsrail’le enerji iş birliği imkanlarını değerlendirerek oyun kurma peşinde. Son zamanlarda Yunanistan ve İsrail’le gerçekleşen yakınlaşmanın bölgede enerji güvenliğini sağlamaya katkıda bulunması, uluslararası çatışmanın önünü alma fonksiyonu da görüyor.
Çok Kutuplu Sisteme Doğru
Türkiye’nin uluslararası platformlardaki etkinliği küresel sistemin ana sponsoru olan ABD’yle ilişkilerine de etki ediyor. Trump zamanında uluslararası sisteme ilişkin son derece şüpheci bir tavır geliştiren Washington’un Biden’la birlikte neredeyse tam tersi bir tavır alması Türkiye gibi yükselen güçlerin önemini daha da artırdı. ABD liderlik yapmak istemediğinde diğer bölgesel güçlerin aldığı inisiyatif ve riskler uluslararası barışın temini açısından çok daha kritik rol oynayabilir hale geldi.
Örneğin Afganistan’dan çekilen ABD’nin Orta Asya jeopolitiğine gereken ilgiyi göstermediği bir ortamda Türkiye’nin liderlik yapması çok kutuplu bir sistemde kendine yer açması anlamına geliyor. Benzer biçimde Libya’da Rusya’yla Afrika’da da Çin’le rekabet eden Türkiye, Ortadoğu’da ise normalleşme süreçleriyle bölgesel istikrara daha fazla katkıda bulunuyor. Uluslararası sistemin çarpıklıkları ve eksiklerini gidermek için kapsamlı bir politika geliştirmekten uzak duran ABD’nin bölgesel güçlere ister istemez alan açtığını görüyoruz.
Uluslararası güvenlik ve barışın sağlayıcısı kurum olma iddiasındaki BM’nin yapısal sorunlarının ana görevini ifa etmesine engel olduğunu defalarca gördük. BRICS gibi oluşumların Batı merkezli uluslararası sistemin alternatifi olarak çok kutupluluğa geçiş çabası olduğu söylenebilir. Küresel siyasetin çok kutupluluğun kurumlarını oluşturmaya doğru bir geçiş döneminde olduğu açık. Böyle geçiş dönemleri de Türkiye gibi bölgesel güçler için birçok yeni fırsat alanı doğuruyor. BM gündemindeki konuların çeşitliliğine ve kritik önemine baktığımızda, Türkiye’nin uluslararası barış ve istikrarı öncelerken çok kutuplu sisteme geçiş döneminde ortaya çıkan fırsatları da değerlendirmeye çalıştığını görüyoruz.
[Yeni Şafak, 20 Eylül 2023]
Etiketler »
İlgili Yazılar