Türkiye'nin BRICS üyeliğine yönelik resmi başvurusunun olup olmadığı gizemini korurken, söz konusu mesele uluslararası siyasetin dinamik ortamında ve belirsizliklerin arttığı bir dönemde Türk dış politikasının geleceğini yeniden şekillendirmeye aday stratejik bir hamleyi temsil ediyor. Üyelik gerçekleştiği takdirde bu durum Türkiye'nin dış politikada stratejik otonomi arayışının en somut sonuçlarından biri haline gelebilir.
Her ne kadar Türkiye BRICS grubuna katılmaya hazır görünse de Rusya ve Çin'in Ankara'ya vereceği desteğin boyutu, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin isteksiz tavırları, Türkiye'nin Batılı müttefiklerinden gelecek tepkiler ve en önemlisi de üyelik konusunda devam eden iç cephedeki ayrışmalar konunun ne kadar önemli olduğunu gösterir nitelikte.
Rusya, Türkiye'nin üyeliğini destekliyor görünürken ABD ve diğer müttefikler Ankara'nın dış politikadaki potansiyel değişimine ilişkin endişelerini dile getiriyorlar. Rusya'nın bakış açısına göre Türkiye'nin BRICS'e potansiyel katılımı stratejik olarak çok yönlü bir etki ortaya çıkarabilir. Moskova, Türkiye'nin potansiyel katılımını grubun küresel etkisini artırabilecek bir hamle olarak görürken BRICS'i Batı merkezli liberal düzene başkaldıran ülkelerin söz konusu hiyerarşik düzenden kurtulmasına zemin hazırlayan bir sıçrama tahtası olarak kullanmak istiyor. Siyasi açıdan Rusya ve Türkiye hem iş birliği hem de rekabet ile karakterize edilen karmaşık bir ilişkiye sahip olsa da Moskova, BRICS üyeliğinin Türkiye'yi Batı'dan daha otonom hareket serbestisine kavuşacak bir dinamik olarak görüyor. Dolayısıyla Moskova, olası üyeliği bir yandan Batı ile bölgesel rekabetini daha kolay yöneteceği bir fırsat olarak görürken diğer yandan da belirli uluslararası konularda iki başkent arasında siyasi uyumu güçlendirmek için bir araç olarak değerlendiriyor.
Çin'in ise BRICS kulübü içindeki en büyük ekonomik ve siyasi ağırlığa sahip ülke olarak örgütün genişlemesine dair daha temkinli davrandığı biliniyor. Ancak Türkiye'nin kulübe katılımına yönelik arzusu Pekin'in genişlemeye yönelik şüpheci tavrını etkileyebilir ve Çin'i Ankara'nın stratejik katma değerini pragmatik bir şekilde kullanmaya sevk edebilir. Bu anlamda Çin'in Küresel Güney ülkeleri ile ilişkilerini derinleştirmesinde Türkiye'nin BRICS'e katılımı yeni bir fırsat oluşturabilir. Hem Batı hem de Doğu ile dengeli bir ilişki yürütme çabasında olan Ankara bu haliyle Pekin'e yeni avantajları sunuyor ve küresel açılımı destekleyen bir söylem kurma imkânı tanıyor. Bu durum BRICS'i Çin için daha küresel bir oyuncu haline dönüştürüyor.
Her ne kadar Türkiye-Çin arasında ticaret hacmi açısından bir dengesizlik bulunsa ve bu Ankara'yı huzursuz etse de Pekin'in Türkiye'nin BRICS üyeliği ile ticaret hacmini derinleştirme imkânı da söz konusu. Daha önemlisi ise BRICS içinde Ankara'nın Rusya'ya karşı dengeleyici bir unsur olarak da görülebilme ihtimali.
Pekin bu konularda çok dikkatli olsa da Türkiye gibi stratejik konumu haiz bir ülkenin değeri tartışma götürmez bir hakikat. Ancak Türkiye'nin NATO üyeliği ve AB üyelik süreci gibi hususlar Pekin'in çekinceleri arasında öne çıkıyor.
Öte yandan Türkiye'nin müttefiklerinden farklı sesler yükseliyor. Hatırlanacağı üzere ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Jeff Flake, Türkiye'nin BRICS'e "katılmamasını umduğunu" ifade etmiş, ancak böyle bir gelişmenin de Türkiye'nin Batı ile olan uyumunu değiştirmeyeceğini belirtmişti. Ancak ABD'nin Çin ile rekabetinde alternatif düzen arayışında olan ülkelerin BRICS gibi bir çatı altında toplanmasından ve buna özellikle de Türkiye gibi "küresel sarkaç" bir gücün dahil olmasından mutsuz olacağı da aşikâr.
Türkiye'nin AB üyelik süreci bağlamında bazı AB ülkelerinin Ankara'nın BRICS üyeliği yoluyla daha fazla stratejik özerklik arayışına çekinceyle yaklaşmakta olduğu da çok açık. Daha kritik olan ise Ankara'nın BRICS üyeliğinin, AB-Türkiye ilişkileri bağlamında çelişkili bir dış politika yönü olarak görülüyor olması ve bunun Türkiye'nin AB'den dışlanması için sahici bir gerekçeye dönüşme ihtimali. Ankara'nın ise böyle düşünmediği kesin. Ya da BRICS'i AB'ye bir alternatif olarak görmediği birçok kez açıklandı. Ancak böylesi bir üyeliğin gerçekleşmesi halinde AB'nin kapısını tamamen kapatma ihtimalini de yeniden düşünmek gerek.
İç cephedeki fay hattı tam da böylesi bir noktadan tartışmaya açılacak gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın BRICS üyeliğini savunması eleştirildiği kadar destek de görüyor. Hükümet için BRICS'e katılmak dış politikayı çeşitlendirmenin bir yolu ve daha fazla stratejik otonomi kazanmak için fırsat olarak görülüyor. Bu arzu büyük ölçüde kazan-kazan ya da al-ver dış politika stratejisinin bir parçası ve Ankara'ya dış politikasını "kompartımantalize" etme imkânı tanıyor. Fakat Türkiye'nin potansiyel BRICS üyeliği alternatif bir büyük strateji olarak değil, dünya siyasetinde göreceli stratejik özerklik elde etme hedefinin bir parçası olarak görülüyor. Yani Ankara blok ya da ittifak değiştirmiyor, sadece küresel konumlanmasını yeniden ayarlıyor.
Türkiye BRICS'e Neden Katılmak İstiyor?
Türkiye'nin BRICS'e katılmaya olan ilgisi, ekonomisini çeşitlendirme, jeopolitik etkisini arttırma ve değişen uluslararası sisteme adaptasyonu da dahil olmak üzere daha geniş hedefleriyle uyumlu stratejik arayışın bir parçası olarak görülüyor.
İlk bakışta ekonomik fırsatların en belirgin motivasyon olarak öne çıkıyor. Türkiye'nin geleneksel olarak Batı ekonomileriyle güçlü ve kurumsal bir bağı olsa da küresel ekonomik dalgalanmalar, siyasi gerilimler ve ticari anlaşmazlıklar, bu ilişkilere aşırı bağımlılığı Türkiye için riskli hale getirmektedir. Bu anlamda Türkiye'nin ticaret odaklı dış politikası, Türkiye'nin BRICS grubuna katılma arzusuyla uyumlu görünmektedir. Türkiye, BRICS'e üye olarak bölgesel ve küresel ekonomik etkileşimlerini genişletmeyi, yeni pazarlara erişmeyi ve gelişmekte olan büyük ekonomilerle ticari ilişkilerini geliştirmeyi hedefliyor. Söz konusu strateji, ekonomik büyümeyi teşvik edebilir ve yabancı yatırımları çekebilir; böylece Türkiye'nin Batı etkisinden kaynaklanan ekonomik dalgalanmalara karşı kırılganlığını azaltabilir.
Ancak Türkiye'nin BRICS grubuna üyeliğinin özellikle Çin gibi ülkelerle arasındaki ticaret dengesizliğini nasıl gidereceği, diğer üyelerle de ticaret hacmini kısa vadede nasıl artıracağı belirsiz. Ankara'nın beklentisinin de bu anlamda çok yüksek olduğunu söylemek zor. Var olan ekonomik gerçeklikler dikkate alındığında, BRICS üyeliğinin Türkiye'nin liberal ve serbest pazar ekonomi mantığından uzaklaşmasına neden olacak bir sapma olarak düşünülmesi pek mümkün görünmüyor.
Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası hedefleri belki BRICS'e katılma isteğinin arkasındaki önemli bir itici güç. BRICS'e üyelik Türkiye'ye küresel ekonomi ve siyasi ortamı etkilemek için önemli bir platform sağlayabilir. Bu birliktelik Türkiye'nin diğer büyük yükselen ekonomilerle iş birliği yapmasını, uluslararası meseleleri birlikte şekillendirmesini ve çok kutuplu bir dünya düzenini teşvik etmesini kolaylaştırabilir. Bu bağlamda BRICS, Türkiye'nin daha istikrarlı ve kapsayıcı bir uluslararası düzeni teşvik etme hedefiyle örtüşen tamamlayıcı bir uluslararası manevra olarak görülmektedir.
Ayrıca Türkiye'nin daha geniş dış politika hedefleri arasında çeşitli çok taraflı örgütlerdeki rolünü ve etkisini artırmak da yer almaktadır. Örneğin Yeniden Asya Girişimi kapsamında ASEAN örgütüne yönelik Ankara'nın artan diplomatik aktivizmi buna örnek olarak gösterilebilir. BRICS üyeliği, özellikle BM ve diğer küresel kurumların meşruiyetinin giderek daha fazla sorgulandığı bir dönemde, Türkiye'yi küresel yönetişimi reform ve yeniden dizayn etmeye çalışan bir koalisyona entegre ederek bu amacı desteklemektedir.
Son olarak BRICS üyeliği Türkiye'nin Batılı güçlerle olan geleneksel ittifaklarına stratejik bir denge unsuru olarak hizmet edebilir ve daha bağımsız ve iddialı bir dış politika izlemesini sağlayabilir. Bu jeopolitik etki, Türkiye'nin BM ve G-20 gibi çeşitli uluslararası örgütlerdeki müzakere gücünü artıracak ve böylece küresel sahnedeki konumunu güçlendirecektir.
İç Cephedeki Tartışmalar
Uluslararası dikkatler Ankara'nın BRICS'e olan ilgisine çekilirken, Türkiye'de BRICS üyeliğine ilişkin iç tartışmaların dinamik ve çok yönlü olduğu, ayrıca çeşitli bakış açılarını ve endişeleri de yansıttığı görülmektedir. İç cephede dış politikanın Batı ekseninde sürdürülmesinden vazgeçmek istemeyenler BRICS'i Batı'ya bir alternatif bir dış politika tercihi olarak kodlamaktadır. Üyeliğin ekonomik rasyonalitesini de sorgulayan bir eleştirinin yaygın olduğu görülmektedir. BRICS'in Türkiye'nin ekonomik patikasını değiştirme olasılığı gündeme gelse de bunun yapısal olarak pek mümkün olmadığı söylenebilir.
Tartışmanın bir başka boyutu da BRICS üyeliğinin jeopolitik etkilerine odaklanıyor. Bu anlamda BRICS ile daha yakın bir uyumun Türkiye'nin NATO müttefikleri ve AB de dahil olmak üzere Batı ile ilişkilerini zorlayabileceği dile getiriliyor. Dahası, BRICS normatif bir gündemi desteklemediğinden, eleştirmenler BRICS'in Türkiye'nin uluslararası sistemde belirli norm ve değerleri destekleme arzusunu baltalayabileceğinden endişe duyuyorlar. Ancak normatif düzenin Gazze ile birlikte Batı tarafından iki yüzlü kullanımı dikkate alındığında böylesi bir endişenin gerçekçi olmadığı söylenebilir.
Türkiye'nin BRICS üyeliği arayışı gerçeklesin ya da gerçekleşmesin, bu arayış Türkiye'nin dış politikada kendisini yeniden konumlandırma arayışının önemli bir sonucu olarak görülmelidir.
[Sabah, 7 Eylül 2024]