Haftalardır Fransız polisi meydanlarda sükûneti sağlayamıyor. Orantısız şiddetin en seçkin örneklerini sergilemesine rağmen gösteriler durulacak gibi değil. Paris polisi kontrolden çıkmış. Öfkeyle vuruyor. Bize demokrasi ve insan hakları dersi vermeye kalkan Avrupa'nın ilk gösteride sopayı çıkarmasını biz de ibretle izliyoruz. Gezi Parkı'nda meydandan 24 saat canlı yayın yapan uluslararası medya nedense Fransa'ya pek ilgi göstermiyor. Peki ne oldu Fransa'da? Akaryakıt fiyatlarındaki artış zaten var olan gerginliği tetiklemeye yetti. Ama mesele bundan daha derin. Toplumdaki genel bir memnuniyetsizlik şimdi basit birkaç mesele üzerinden patladı. Göstericilerin sayısı az gibi görünebilir ancak toplum desteği çok yoğun. Birkaç ankete göre Fransa halkı gösterileri yüzde 70-80 oranında destekliyor. Göstericilerin ana kitlesini ise aşırı sağ gruplar oluşturuyor. Ancak işin ilginç tarafı aşırı sol gruplar da onlara ekleniyor. Tüm Avrupa'da olduğu gibi ana akım siyasi hareketler toplumun beklentilerini yerine getiremediği için zaten çöküyordu. Aşırı gruplar güç kazanıyor. Sadece Avrupa değil. Benzerlerine dünyanın diğer coğrafyalarında da rastlıyoruz. Amerika'dan Hindistan'a, Brezilya'dan İngiltere'ye kadar çok sayıda ülkede ana akım siyaset kaybediyor. Yerine popülist ve tepkisel dil kullanan liderler seçiliyor. Bu da bize geniş halk kitlelerinin memnuniyetsizliğini ve yeni arayışlara girdiğini gösteriyor. Bu arayışlar kendini tepkisel söylemlerde buluyor. Çünkü toplumun büyük kesimlerini orta-alt sınıf gruplar oluşturuyor. Bu şehirli gruplar gelir adaletsizliğinin farkında. Neoliberal politikalara tepkili. Küreselleşmenin kendilerinden çaldığını düşünüyor. Küresel şirketlerin dış yatırımları ve gelişen robot teknolojileri nedeniyle insan arzı artarken, iş gücüne talep düşüyor. Bu nedenle hem işsizlik artıyor hem de ücretler azalıyor. Orta-alt sınıflar daha az kazanırken küreselleşmenin nimetlerinden faydalanan elitler daha zengin hale geliyor. 2008 ekonomik krizi sonrası kemer sıkma politikaları çerçevesinde uygulanan yöntemler meseleyi bu hale getirdi. Batma ihtimaline karşı büyük şirketleri kurtarmak adına büyük krediler açıldı. Orta-alt sınıflar kendi vergilerinin zenginlere peşkeş çekildiğini düşünüyor. Ve reaksiyoner söylemlere yöneliyor. Ortak özelliği küreselleşme karşıtlığı. Milliyetçi ve korumacı dil ön plana çıkıyor. Macron seçildiğinde Avrupa'nın liberalleri ve küreselleşmecileri rahatlamıştı. Küreselleşmecilerin tercih ettiği bir tipti. Merkel'le çalışmaya devam edebilecek bir isimdi. Ancak o zaman da söylemeye çalışmıştım. Macron Merkelci, AB'ci, liberal ve küreselleşmeci çizgide devam ederse işi zor. Macron'un iktidara gelmesi akan bir suyun önüne baraj çekmek gibiydi. Şimdi su yüksek basınç seviyelerine ulaştı ve barajı patlatmak üzere. Fransa'nın orta-alt sınıfları Macron'u Merkelci gördükleri için mutsuz ve öfkeli. Bu sürecin sonunda Macron iktidarda kalsa dahi bir sonraki seçimi kazanması imkânsıza yakın. Son olarak bu gösterilerin sahipsiz olduğu iddiası doğru değil. Hiçbir sokak hareketi simültane ya da örgütsüz olmaz. Muhakkak arkasında bir çekirdek kadro vardır. Aşırı sağ uzun süredir tüm Avrupa'da örgütleniyor. Steve Bannon'ın Avrupa çapında yaptığı faaliyetlere bir bakın derim.
[Sabah, 4 Aralık 2018].