Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında 2011 YAŞ öncesi sıklaşan görüşme trafiği, Genelkurmay Başkanı ve 3 kuvvet komutanının istifalarıyla sonuçlandı. 2010 YAŞ sürecinde de, TSK komuta kademesinin istifa restini masaya koyduğuna dair haberler gündeme gelmiş, ancak YAŞ sonrasına da yayılan görüşme trafiği bir istifa kriziyle sonuçlanmamıştı. Dolayısıyla, Cumhuriyet tarihinde ilk defa yaşanan bir olayla karşı karşıya olduğumuz açık. Ancak, Cumhuriyet tarihinde ilk defa yaşanan bir olay olması, Cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya olduğumuz anlamına gelmiyor. Hatta istifa süreci doğru değerlendirilebilirse, bunun Türkiye demokrasisi açısından bir krizden öte bir fırsat olduğu da söylenebilir. Türkiye bu kriz sayesinde, demokrasisini askeri vesayete karşı daha dayanıklı kılabilir ve askeri vesayete dayanak teşkil eden birçok unsuru ortadan kaldırabilir.
2010’a kadar, YAŞ süreçleri, sivil siyasetin yetkisini kullanmaktan imtina ederek, son sözü askeri personele bırakması dolayısıyla sorunsuz geçiyordu. 2010 YAŞ’ıyla beraber, hükümet, yetkisini kullanma iradesini gösterip askeri personelin kariyer sürecine müdahil olduğu için kriz yaşanıyor. Asker, yasal bir dayanaktan öte fiili bir durumla, siyaset karşısında edindiği ayrıcalıkları bırakmak istemiyor. Asker, sahip olduğu ayrıcalıkların, yeni Türkiye’de demokratik bir maliyet oluşturduğunu algılayamadığı için, kendisine çizilen sınırlara geri dönmeyi bir pazarlığa dönüştürüyor. Bu pazarlığın komuta kademesinin istifası ile sonuçlanması, sivil siyasetin dayanıklılığını gösterdiği ölçüde, askerin hukuk ve demokrasi kültürünü hazmedememesini de gösteriyor. Bu çerçevede, komuta kademesinin istifa restinin perde gerisinde, bu güne kadar silahtan aldığı gücü, bugün hukuk karşısında koruyamamanın acizliği yatıyor.
İstifa resti, son zamanlarda, eski Türkiye’nin kudretli aktörlerinin yeni Türkiye’deki dinamiklerle baş edemediklerinde başvurdukları bir enstrümana dönüştü. CHP de, 12 Haziran 2011 seçimleri sonrasında TBMM’yi boykot etmişti. Boykot da, istifa da benzer politik psikolojilerin ürettiği siyasal davranışlardır. Yeni siyasal dinamikleri hazmedemediğinizde, yeni siyasal süreçlere adapte olamadığınızda veya siyasal bir formül üretemediğinizde, duygusallaşır ve süreçten çekilmeyi tek çıkar yol görürsünüz. Bu, silah arkadaşlığı mefhumunun siyaset üretme veya güvenliği sağlama görevlerinin yerine geçmesinden başka bir anlama gelmiyor. Bununsa, ne siyasal yaratıcılık ne de kurmay zekâsıyla bir ilişkisi yok maalesef. Bu, çaresizliğin siyasetsizliği en iyi seçenek olarak sunmasından başka bir şey değil. Bir kurum, hukukla silah arkadaşlığı karşı karşıya geldiğinde, görev ve yetki alanını belirleyen hukuksal mekanizmayı kurum içi kültüre feda ediyorsa, o kurumun dinamizmi ve canlılığı sönmüş demektir. Bu başlı başına bir kriz durumunu ifade eder. Türkiye’de, son zamanlarda, gerçekleşen demokratik kazanımların büyük bir çoğunluğu, gelişmelere ayak uyduramayan statükocu kurumların gösterdiği irrasyonel dirençle mümkün oldu zaten. Statükocu aktörler, siyasi yaratıcılıktan uzak dirençler gösterdikçe güçlerini kaybettiler ve siyasete ve demokrasiye mevzi kazandırdılar. Bu irrasyonel direnç, bu kurumların gelişmelere ayak uydurarak sağlıklı bir yapıya kavuşmasını engelledikçe, tedrici değişimi daha sağlıklı bulan hükümeti de radikal adımlar atmak durumunda bıraktı. Radikal adımların, hükümetin bastırmasından öte, kurumların intihar etme tutumu nedeniyle atılması ise toplumsal barışa hizmet etti. Bu istifa resti de, normal işleyen bir süreçte gerçekleşmesi yıllar alacak sivilleşmenin bir anda gerçekleşmesine hizmet edebilir. Son yıllarda Türkiye, askeri sivil denetime almak üzere, büyük mesafeler kaydetti. 27 Nisan muhtırasına verilen sivil cevapla başlayan süreç, Ergenekon ve Balyoz davaları ve 2010 YAŞ süreciyle demokratikleşme ve sivilleşme yolunda ilerledi. Bu fiili adımlara, yasal ve anayasal düzenlemeler eşlik etti. Bu krizin de, Türkiye demokrasisi açısından bir dayanıklılık testi olduğundan kimsenin şüphesi olmasın. Eski Türkiye’de böyle bir kriz olduğunda, hükümetler istifa eder veya ettirilirlerdi. 1960’da, 1971’de, 1980’de, 1997’de hükümetler istifa ettirildi, bir kısmında bütün bir siyaset kurumu lağvedildi. Yeni Türkiye’de, kriz komuta kademesinin istifa etmesiyle sonuçlanıyor. Bu Türkiye demokrasisinin kat ettiği mesafeyi gösteriyor. Türkiye normalleşiyor. Kimsenin kuşkusu olmasın, Türkiye bu krizi de demokrasisini güçlendirerek atlatacak. Çağın ruhu da, Türkiye’nin demokrasi serüveni de buna işaret ediyor.