Irak’ın Amerikan işgalinden hemen sonra gündeme oturan yaygın başlıklardan birisi de Irak’ın bölünmesiydi. İşgal sonrasında Irak’taki süreci yönetmekte zorlanan Bush yönetimi, etnik ve mezhebi fay hatları üzerine kurulu 2005 anayasasını bir oldu bitti ile hayata geçirerek daha sonra yaşanacak felaketlere hem mazeret hem de meşruiyet sağlamış oldu. Anayasa’nın boykota rağmen kabulünden hemen sonra, 2006’da, bugünkü ABD Başkan yardımcısı tarafından da oldukça şaşalı bir şekilde dillendirilen bölünme senaryosu fazlasıyla ses getirmişti.
Irak’taki fiili durumun etnik ve mezhepçi bir parçalanma olduğu aşikar. Saddam döneminde yeterince gerilen fay hatları işgalle birlikte kırıldı. Irak’ta krizin derinleştiği her an, etnik-sekteryen fay hatları üzerinden bölünmenin de gündeme gelmesine yol açıyor. Bu yeni bir durum değil. Asıl sorun, Irak’ı Sykes-Picot sınırları ya da güncellenmiş yeni sınırlar dâhilinde bir arada tutmanın da bölmenin de maliyetinin birbirine tercih edilecek durumda olmaması.
Başka bir deyişle, kendi içinde parçalanmış Irak’ta, hayata geçmesi en zor senaryo; ülkenin bir etnik ve iki mezhebi ulus devlet projesiyle bölünmesi. Irak’ta krizin her hararetlendiği anda en kolay şekilde telaffuz edilen bölünme senaryosunun sahadaki karşılığının, derin bir ekonomi-politik anlaşmazlık ve yoğun kanlı bir çözülme olacağı akıldan çıkarılmamalı. Irak’taki hiçbir aktör; hayata geçirilebilir ve diğer aktörlerce kabul edilebilir neo-Sykes-Picot sınırları çizecek kapasiteye sahip değil. Zira bölgenin içine düştüğü kaostan çıkışın adresi post-Sykes-Picot olmadığı sürece, bütün geçiş süreçleri hem uzayacak hem de daha fazla kaos üretecek.
Yaşanan her krize yeni sınırlarla çözüm bulunulacağı fikri tam anlamıyla bir Sykes-Picot marazı olduğu gibi, bunun reel politik olarak da karşılığı bulunmuyor. Etnik-sekteryen fay hatlarının varlığı bizlere bölünmenin siyasi coğrafyasına dair bir çözüm önermiyor. Irak’ta farklı etnik ve mezhebi entiteler üzerinden bir siyasi coğrafya ortaya çıkarmak ne kadar mümkün? Her bir grubun ağırlıklı olarak bulundukları yerleri tekrarlamak, bizlere başı sonu belli bir siyasi ve ekonomi-politik dağılımı göstermiyor.
Irak’ta bölünme senaryosunun hayata geçebilmesi için 1- İmkansıza yakın olan ‘yeni sınırların’ çizilmesi, 2- Ortaya çıkan iki mezhebi bir etnik bölgenin/devletin kendi içerisinde Irak’ın bölünme marazlarını güçlü bir şekilde barındırmaması ya da yönetebilmesi, 3- Irak’ta bütün farklılıkları yatay kesen ve tamamının mecbur olduğu enerji gelirlerinin adil bir şekilde paylaşılması ve 4- Sınırların ve gelirlerin paylaşımının güvenliğinin askeri olarak sağlanması gerekiyor. Eğer ufukta yukarıdaki başlıkların iyi kötü sağlandığı bir senaryo görünürse, Irak’ta bölünmenin jeopolitiği konuşulabilir. Lakin çok daha büyük bir kriz bulunuyor. Bölünme senaryosunun hayata geçmesi için böl(ün)ecek aktörlere ihtiyaç var. Yani başı sonu belli, iyi kötü tarif edilebilir entitelere ihtiyaç var. Mesela ‘Sünni Arap’ neye, kime ve nereye tekabül ediyor. Benzer durum Şii Araplar için de geçerlidir. Hatta Kürtler de, Kerküklü senaryoda, Türkiye’deki Kürt oranından daha fazla Arap ve Türkmen nüfusunu ‘Kürt ulus devlet’ modeli altında nasıl yönetmeyi düşünüyorlar?
Irak’ta uzun yıllar sürecek bir geçiş sürecine hazır olmak gerekiyor. Ya Neo-Sykes-Picot sınırları icat ederek kaosun daha da derinleşmesine yatırım yapılacak ya da Bağdat’ın sistemdeki rolünün azaltıldığı bir senaryoda petrol gelirleri üzerinden ortak bir gelecek vizyonu güçlendirilmeye çalışılacak. Bunu yaparken Sünni Arapların biraz Kürtleşmesi, Kürtlerin de hem biraz Sünnileşip hem de Türkmenleşmesi gerekiyor. Irak’ta Sünni Kürtler, Sünni Türkmenler ve Sünni Araplar bir ‘Sünni blok’ oluşturmuyor. Böyle bir bloğu oluşturma ihtimalleri de güçlü değil. Lakin ‘bölünemeyen Irak’ta kaosun derinleşmemesinin bir yolu da Sünni aktörlerin bir arada yaşama için irade ortaya koymasından geçiyor. Yoksa her kurtarılmış bölge Bağdat’taki krizi kendi ‘özerk bölgesine’ taşımaktan öte bir netice elde edemeyecektir.