Ä°ncirlik'ten kalkan Türkiye jetleri 28-29 AÄŸustos'ta ABD öncülüÄŸündeki koalisyon güçleriyle birlikte Suriye'deki DAÄ°Åž hedeflerini bombaladı. Amaç, Azez-Cerablus hattının DAÄ°Åž'ten temizlenerek "güvenli bölge" haline getirilmesi ve Suriyeli muhaliflerin kontrolüne verilmesi.
Türkiye'nin 'Özgün Kararlılık Harekâtı'na aktif katılımı 22 Temmuz'daki anlaÅŸmadan itibaren bekleniyordu.
Gecikmenin sebebi ABD'nin koordinasyon için yapacağı "teknik düzenlemeler" olarak sunuldu. Meselenin özü, DAÄ°Åž'den temizlenecek bölgede kontrolün kimde olacağıdır.
Türkiye, Türkmenlerin ve ılımlı Ä°slamcı grupların kontrolü ele alabileceÄŸini düÅŸünürken ABD hiçbir Ä°slamcı gruba güvenmemektedir. Uzun süren "teknik" düzenlemenin sebebi ABD'nin kendince aldığı önlemlerle ilgiliydi. Neticede 24 AÄŸustos'ta teknik belgenin imzalanması ve akabindeki bombalamalarla Türkiye DAÄ°Åž'e yönelik operasyona resmen ve fiilen dahil oldu. Bu yeni geliÅŸme DAÄ°Åž tarafından tahmin edileceÄŸi gibi tehditle ve tekfirle karşılandı.
Batı medyasında çıkan bazı yazılarda "Türkiye'nin ABD'yi kandırdığı," DAÄ°Åž bombalamalarını "PKK'ya yönelik operasyonlarını örtmek için kullandığı" vurgulanıyor. New York Times'da Eric Edelman ve The Independent'da Patrick Cockborn imzalı yazılar örnek olarak verilebilir. Her iki yazı da ABD'yi DAÄ°Åž'le mücadelede asıl önemli olan savaÅŸçı gücü, PYD'yi kaybetmekle uyarıyor.
Ä°lki Türkiye'ye uluslararası kuruluÅŸlarda bir tür boykotla "baskı" yapılmasını öneriyor. Ä°kincisi ise ABD'yi Ä°ncirlik Üssü'nden vazgeçerek Ürdün, Bahreyn ve Körfez'deki üsleri kullanmaya teÅŸvik ediyor. Obama yönetiminin bu önerileri ciddiye alacağı kanaatinde deÄŸilim. Ancak yine de bu hoÅŸnutsuzluÄŸun anlamı üzerinde durmalıyız.
HoÅŸnutsuzluÄŸun temeli aslında Türkiye ile ABD'nin Suriye politikalarının bir türlü tam örtüÅŸmemesi ile ilgili. Esed rejiminin gitmesi için aktif tutum almayan Obama yönetiminin Suriye politikası ülkeyi "vekalet savaÅŸlarının ve devlet altı grupların coÄŸrafyası" haline dönüÅŸtürdü. DAÄ°Åž'in Irak ve Suriye'de geniÅŸ bir alanda hâkimiyetini kurması böylesi bir ortamda mümkün oldu. ABD, DAÄ°Åž ile mücadelesinde de "parçalı ve düÅŸük düzeyli" bir politika yürütüyor. Yerel aktörleri (PeÅŸmerge ve PYD) ve bölgesel güçleri (Türkiye ve Ä°ran) krize dahil ederek DAÄ°Åž ile mücadeleyi yönetmek istiyor.
Türkiye ise hem Suriye iç savaşına hem de DAÄ°Åž konusuna kendi milli öncelikleri ve zamanlaması ile yaklaÅŸtı. Obama yönetiminin söz konusu politikası yakın zamana kadar PYD'nin önünü açtı. Kuzey Suriye'de neredeyse bir PYD kuÅŸağı oluÅŸuyordu. PKK-PYD kontrolünde böyle bir kuÅŸağın oluÅŸması hem Türkiye için hem de Suriye'deki Araplar, Türkmenler ve hatta diÄŸer Kürt gruplar için çok ciddi bir sorun anlamına geliyordu. Ä°ncirlik'in kullanımının koalisyon güçlerine açılması ve "güvenli bölge" angajmanı bu gidiÅŸatı ÅŸimdilik durdurdu.
Yine de Türkiye-ABD hattında Kuzey Suriye'ye iliÅŸkin tam netleÅŸmemiÅŸ konular var. Azez-Cerablus hattının DAÄ°Åž'ten temizlendikten sonra kime bırakılacağı tartışılmaya devam edecek. Yine ABD, Türkiye'nin PKK'ya yönelik operasyonları yüzünden PYD'nin zayıflamasını ve böylece DAÄ°Åž'le mücadelenin sekteye uÄŸramasını istemiyor. Bunu engellemenin bir yolu PKK'yı ateÅŸkese zorlayarak, Çözüm sürecine geri dönülmesi. DiÄŸer yolu da Türkiye'yi DAÄ°Åž ile mücadeleye daha fazla müdahil etmek. Ve bu da ABD'nin önceliklerine uygun olarak yapılmak ist