Bosna-Hersek'te, 1995'te savaşa son veren Dayton Anlaşması'yla oluşturulan sistem çatırdıyor. Aliya İzzetbegoviç'in "içime sinmedi ama başka çaremiz yoktu" sözleriyle ifade ettiği Dayton'ın kalıcı çözüme uzak yapısı esasen Bosna-Hersek'te iki entiteli, karmaşık ve işlevsellikten uzak bir idari sistem yarattı. 3 Ekim'de gerçekleşen seçimlerden beri ana devlet nezdinde hükümet kurulamaması, Sırp Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek federasyonundaki siyasi aktörler arasında bir türlü anlaşma sağlanamamasıyla alakalı. Merkezi idareye sahip Sırp Cumhuriyeti daha kolay bir şekilde hükümetini tesis ederken, 10 kantonlu, 81 belediyeli federasyonun çok parçalı yapısı sebebiyle hükümet ancak 17 Mart'ta, dört partinin katılımıyla kurulabildi. Ancak sorunun büyüğü hâlâ aşılmış değil; zira ana devleti oluşturmak için Ekim'den beri bir arpa boyu yol alınamadı. Üstelik sorunu çözmek için sıraya giren uluslararası aktörlerin gün geçtikçe artan sayısı ve yapıcılıktan uzak taraflı müdahaleleri meseleyi daha da güçleştiriyor. Şimdilerde en büyük sıkıntı ise asıl amaçlarının önce ayrı bir entite yaratmak ve sonra Hırvatistan'la birleşmek olduğu söylenen Hırvat milliyetçileri bu emellerinden vazgeçirmek...
Hükümet kurmak için devreye giren Bosna'daki Yüksek Temsilci Valentin Inzko'nun Hırvatlara verdiği tavizler de onları iknaya yetmedi. Hırvatlar üçlü bir desteği arkalarına almış gibi görünüyor. En büyük desteğin Hırvatistan'dan geldiğini tahmin etmek zor değil. Hırvatistan Devlet Başkanı Josipovic'in Arap dünyasındaki gelişmelerden bahsederken sözü Bosna-Hersek'e getirmesi ve bu süreçte Bosna-Hersek'teki Müslümanların radikalleşmesinden korktuğunu söylemesi, Hırvatların bölünme arzularını "bu korkuya" bağlamalarının çabası olarak yorumlanıyor. Her ne kadar Josipovic yanlış anlaşıldığını söylese de, Avrupa basınında bugünlerde Bosna ve radikalizm kelimelerinin eskisinden daha fazla yer bulması bir rastlantı olmasa gerek. İkinci desteğin adresinin Sırp Cumhuriyeti olması, bölge üzerindeki endişeleri daha da artırıyor; zira bu destekle asıl hedeflenenin Sırp Cumhuriyeti'nin ayrılmasını meşrulaştırmak olduğu tahminlerden uzak değil. Sırp Cumhuriyeti'nin yardım dağıttığı elli kuruluş arasında ayrılıkçı Hırvat özgürlük hareketinin de olması bu desteği açıkça ortaya koyuyor. Seçimlerden beri Hırvat tarafıyla sık sık bir araya gelen Alman yetkililerin görünüşte bütün müdahalelerine rağmen Hırvatları bir türlü ikna edememeleri, Almanların güç kaybetmesine mi, yoksa bölgede artan etkisine mi bağlanmalı? Herhalde ikincisi...
Geçen haftalarda Sırp Lider Dodik ile Hırvat Lider Covic'in Brüksel'i ziyaretlerinin ardından, medyada son on yılın en ciddi politik krizinin aşılması noktasında sona gelindiği haberleri yer aldı. Öyle anlaşılıyor ki AB, krizi aşmak için "parayı" konuşturmaya karar verdi ve krize sebep olan taraflara, Bosna-Hersek'te devlet düzeyinde bir hükümet tesis edilinceye kadar ülkenin Avrupa fonları ve uluslararası finans kurumlarından yardım alamayacağını bildirdi. Entite bütçelerinin felaket durumda olduğu ülkede tek çıkar yolun dış yardımlar olduğu düşünülürse, bu yaptırımın büyüklüğü de anlaşılır. Ancak kriz, geçen hafta Sırp Cumhuriyeti meclisinin ülkedeki Yüksek Temsilcilik tarafından vazedilen kanunları referanduma götürme kararı almasıyla iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Saraybosna'dan ve uluslararası camiadan büyük tepki alan bu karar yürürlü