Küresel salgının dünyaya yayılması 100 milyondan fazla kişinin işini kayıp etmesine neden oldu. Yoksulluk seviyesi de son on yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Dünya genelinde 150 milyon kişi aşırı yoksulluk seviyesinin altına düşerken devletler ekonomik ve fiziksel yardımları artırdı. Hükümetler kaynaklarını pandemi sebebiyle farklı kesimlere aktarırken merkez bankaları da faiz oranlarını düşürerek piyasaya para enjekte ettiler. Amerika Merkez Bankası (FED) başta olmak üzere faiz oranları tarihi düşük seviyelere geldi ve krediye erişim kolaylaştı. Fakat kısıtlamalar nedeniyle uluslararası ticaret sekteye uğradı, dünya genelinde üretim düştü ve gerekli ürünlerin tedariki gecikti. Böylelikle temel ihtiyaç ürünlerinde fiyatlar ani artış gösterdi. Bu süreçte farklı ülkeler tarım ve sağlık gibi sektörlerde ihracata kısıtlamalar getirdi. Uluslararası kuruluşlar iş birliğine vurgu yaparken farklı ülkeler acil ihtiyaç duyulan malzemelere el koydu. Küresel tedarik zincirindeki aksaklıklar ise enerji, emtia ve gıda fiyatlarını yükseltmeye başladı. Hükümetler pandemi koşulları ve yüksek işsizlik nedeniyle yardımları azaltamazken merkez bankaları da piyasaya para enjekte etmeyi sürdürdüler. Oluşan küresel koşul ve kriz ortamı dünyada enflasyon oranlarını tarihi yüksek seviyeye ulaştırdı.
Üretim beklenen seviyede değil
Salgın nedeniyle ortaya çıkan ekonomik karmaşa henüz bitmiş değil. Bu nedenle Merkez Bankaları düşük faiz oranlarıyla ekonomileri desteklemek zorunda kalıyor. Üretimin pandemi kısıtlılıkları sebebiyle istenilen seviyede olmaması arz zincirini bozuyor ve fiyatların artmasına sebep oluyor. Küresel üretimin önemli bileşenlerinden olan emtia ve enerji fiyatlarındaki ani dalgalanmalarda enflasyona olumsuz olarak yansıyor. Örneğin elektrik üretiminde ciddi oranda kullanılan doğalgaz fiyatının son bir yılda yüzde 100'den fazla artması birçok ürünün fiyatını etkileyebilecek potansiyele sahip bir etmen. Gelişmiş olan ekonomilerde artan enflasyonun diğer ekonomileri daha da şiddetli etkilemesi bekleniyor. Özellikle küresel pandeminin ortaya çıkardığı kriz ortamı gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin para birimlerinde ciddi oranda değer kaybına neden oldu. Değer kayıpları ulusal bazda birçok ülkede enflasyonu yukarıya taşıdı. Gelişmekte olan ülkelerde meydana gelen enflasyonun faiz oranlarında artışa neden olması ise uluslararası piyasalarda likiditenin azalması anlamına geliyor. Bu sürecin de gelişmekte ve az gelişmiş ülkelere para girişlerini kısıtlaması ve para birimlerinde değer kayıplarını sürdürmesi beklenebilir.
Kuraklık da eklenince...
Küresel enflasyonu etkileyen önemli unsurlardan biri de üretim arz zincirindeki bozulma. Çin, ABD, Japonya ve AB gibi aktörlerin pandemi nedeniyle üretimde istikrarı sağlayamamaları arz zincirini ciddi oranda tahribata uğrattı. Bazı aktörlerin de acil ihtiyaç duyulan ürünlerde ihracatı yasaklamaları fiyatları yukarıya taşıdı. Örneğin Birleşmiş Milletlerin (BM) gıda fiyat endeksi son bir senede yüzde 32'den fazla artış göstererek tarihi yüksek seviyeleri gördü. Salgına eşlik eden kuralık da tarım ürünlerinde üretimi ve verimi düşürerek fiyatların artmasına sebep oldu. Son bir yılda dünya genelinde kahve yüzde 79, pamuk yüzde 65, şeker yüzde 46, buğday yüzde 43, mısır yüzde 42, arpa yüzde 35, tahıl yüzde 31, et yüzde 22 ve süt yüzde 13 artış göstererek global enflasyona ciddi katkı sağladı. Yaşanılan çip krizi ise pandemi nedeniyle ciddi talep artışı yaşanan araç fiyatlarını yukarıya taşıdı. Üretim düşerken talebin artması ikinci el araç piyasasında da ciddi fiyat artışlarını beraberinde getirdi. ABD'de son bir yılda araç kiralama ücretinin yüzde 73 ve ikinci el otomotiv fiyatlarının yüzde 41'den fazla artması bu sürece örnek olarak verilebilir. Farklı sektörlerde birleşen belirsizlik, arz sorunu ve güvensizlik küresel enflasyonun temel bileşenleri olarak ortaya çıkıyor.
Son 5 yıl, 1850'den itibaren dünyanın yaşadığı en sıcak dönem olarak kayıtlara geçti. Doğal afetlerin farklı bölgelerde daha yıkıcı hale geldiği geçtiğimiz sürece son iki yıldır da pandemi eşlik ediyor. Üretim ve arz zincirindeki bozulma iklim kriziyle birleşerek ihtiyaç duyulan ürünlerin tüketicilere ulaştırılmasını zorlaştırılıyor. Her yıl iklim değişikliği nedeniyle 12 milyon hektar tarım arazisi kayıp edilirken 1,5 milyar insan krizden etkileniyor. İklim değişikliğinin yol açtığı yıllık ortalama 15 trilyon dolarlık kayıp az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha fazla hissediliyor. Kuraklık ve çölleşmenin getirmiş olduğu gıda üretim azalmasının telafisi ise küresel politikalarla çözüme işaret ediyor. Enflasyonun özellikle gıda fiyatlarında arttığı böylesine bir süreçte insani yardımlara olan ihtiyaç her geçen gün daha fazla öne çıkıyor. Kendi ülkelerinde geçimlerini tedarik edemeyenler çareyi gelişmiş ülkelere göçte buluyor. Ancak gelişmiş ülkeler yeni göç dalgasına maruz kalırken ayrımcılık genel anlamda artış gösteriyor. İklim krizinin yol açtığı birçok soruna daha farklı örnekler vermek mümkündür. Fakat günümüzde dünya ekonomisinin maruz kaldığı enflasyonist baskı açısından iklim krizinin önemli bir konumu bulunmaktadır.
Mücadele yöntemleri
Küresel pandemi nedeniyle düşen üretim enflasyonu önemli derecede artırdı. Sıcak geçen yıllarda üretim hasadında verimliliği düşürdü. Artan para arzıyla birleşen mevcut iki etmen fiyatları yukarıya taşıdı. Ayrıca hükümetlerin maddi yardımlara başvurması piyasadaki para arzının daha da artmasını sağladı. Dört yönlü hale gelen enflasyonist baskı küresel ekonomiyi etkisi altına alırken iklim krizi gün geçtikçe daha büyük bir tehdit halini aldı. Günümüzde yaşanılan ekonomik buhranı önemli derecede artıran iklim değişikliği gelecek yıllarda daha fazla öne çıkan ve küresel aksiyon alınmasını gerektirecek bir hale bürünüyor. Temiz su ihtiyacının hem tarım hem de normal yaşamdaki yeri göz önüne alındığında ise iklim krizinin insani bir buhrana dönüşmesi muhtemel görünüyor.
Brexit nedeniyle İngiltere'de benzin ve gıda sıraları, ABD'de artan fiyatlar sebebiyle kongrenin regülasyon girişimleri ve AB'de artan enerji fiyatları küresel arz zincirindeki bozulmaların temel göstergeleri arasında yer alıyor. İngiltere'de ürün tedarik sıkıntısını çözmek için vize işlemleri kolaylaştırılırken krizin 2022'ye kadar sürmesi bekleniyor. ABD'de kongre artan gıda fiyatlarına müdahale için şirketlere caydırıcı kısıtlamalar getirmeyi planlıyor. AB ise yükselen enerji fiyatları için nasıl bir yol izlenebileceğini tartışıyor. Avrupa Merkez Bankası (AMB) düşük faiz, yüksek varlık alım programını sürdürürken enerji fiyat artışlarının birçok ürünü etkilemesi muhtemel hale geliyor. Ancak pandemi koşullarının sürüyor olması hükümet ve merkez bankalarının erken aksiyon almalarının önüne geçiyor. ABD ve Almanya'da son 30 yılın en yüksek seviyesine ulaşan enflasyon ise küresel ekonominin toparlanma sürecine negatif olarak yansıyabilir. Uluslararası finansal kuruluşlar tarafından aşağı yönlü revize edilen büyüme rakamları da bunun önemli bir göstergesidir.
Az gelişmiş ülkelerde aşırı yoksulluk seviyesinin altına düşen milyonların küresel enflasyondan ciddi oranda etkilenmesi bekleniyor. Temel yaşam ürünlerine ulaşımın daha da zorlaşması küresel salgının etkilerini daha uzun yıllara yayabilir. Sonuç itibariyle 2008 finans krizinin etkileriyle kıyaslanabilecek bir süreçten geçen küresel ekonomi enflasyon sorunuyla karşı karşıya. Ancak hükümetler pandemi koşulları ve iklim krizi nedeniyle gerekli önlemleri zamanında alamayabilir. Bu sürecin etkilerinin azaltılması için üretimde istikrarın sağlanması, karbon salınımının kademeli olarak azaltılması ve tedarikteki sorunların kısa, orta ve uzun vadeli önlemlerle çözülmesi gerekiyor.
[Star, 17 Ekim 2021].