Böyle bir durumda, en küçüğünden en büyüğüne kadar muhalefeti temsil eden bütün partilerin oylarının, kendileri açısından, zayi olmayacağını düşünüyorlar.
Özellikle CHP’nin son günlerde üzerinde çalıştığı ittifak senaryosu bu. Bu senaryo ile CHP, büyük illerin dışında milletvekili çıkaramayacak partilerin oylarının da kendi milletvekili sayısına olumlu anlamda etki edeceğini öngörüyor. Kendisine yaramasa bile “ittifak sütunu” içine alınmış partilerin oylarının AK Parti blokuna da yaramayacağını düşünüyorlar.
Bu ittifakın içinde HDP barajı geçemese bile bölgesel ağırlığının olduğu yerlerde ve büyükşehirlerde kendi milletvekilini çıkaracaktır. Ama milletvekili çıkaramadığı yerlerdeki oyları muhalefet ittifakına gideceğinden CHP, HDP ile ittifak yapmanın maliyetine katlanmak istiyor.
Diğer küçük partiler için de durum aynıdır. Büyükşehir ya da söz konusu partilerin özel destek gördüğü bazı özel şehirlerin dışında milletvekili çıkarma ihtimalleri bulunmuyor. Ama “ittifak” sütununun içinde yer aldıkları için oyları “ittifak”ın toplam oyuna sayılacak.
Yeni seçim ittifakı düzenlemesine göre milletvekili dağılımının önce ittifakın toplam oyları üzerinden hesaplanacak olması, aralarında “ideolojik uyum” olmayan partileri bile sadece “oy pusulası üzerinde ittifak” yapmaya teşvik ediyor.
Son günlerde “ilkeler platformu/ittifakı” şeklindeki adlandırmaları ya da Saadet Partisi’ne gösterilen abartılı ilgiyi bu bağlamda değerlendirmek gerek.
Şu anda Cumhur İttifakı karşıtı muhalefetin en çok zorlandıkları durum, HDP ile açıktan ittifak yapmanın kendi seçmen tabanlarının oy verme davranışında ne tür bir reaksiyonu ortaya çıkaracağını tam olarak kestirememeleridir.
Bu sorunu, mümkün olduğu kadar “ilkeler platformu” gibi adlandırmalarla, HDP’nin parti olarak ittifak içindeki yerini örtmeye çalışarak aşmayı hesaplıyorlar. Hatta bu cephe, seçimlere çok az bir zaman kalıncaya kadar, HDP meselesinden dolayı, ittifak kurulan partilerle ortaklaşa bir kampanya yürütmeyecekler.
Seçimlerin resmî takvimi açıklandığında ise, ittifak düzenlemesindeki oy dağılımı hesaplama yöntemini bahane ederek, oy pusulasında sadece bir ittifak sütunu içinde yer alacaklarını ve yapmaya çalıştıklarının bir “ilkeler” birlikteliği olduğunu söyleyecekler.
Seçim kampanyasını da bunun üzerine inşa edecekler. Ayrıca, oy oranının ne olduğuna bakmaksızın mümkün olduğu kadar çok partiyi bir araya getirerek, HDP’nin ittifak içindeki yerini örtmeye çalışacaklar. Hatta HDP’nin parti yapısıyla, oy pusulasında aynı sütununun altında bulunmanın ötesinde mümkün olduğunca aynı karede görünmemeye çalışacaklar.
CHP’nin planı, 16 Nisan referandumundaki siyasal atmosferin tekrarının yaşanmasını sağlayarak, hâkim parti olan AK Parti’nin oylarını mümkün olduğunca aşağıya çekmek.
Daha önceki yazılarımda da altını çizmiştim. 2019 seçimlerinde olmasa bile, sonraki dönemlerde seçim ittifaklarının bu şekli, küçük partilerin aktörleşmesini sağlayacak. Böylece küçük partiler ağırlıklarının ötesinde pazarlık gücü elde edecekler. Baraj sorunu olmadığı için de, küçük partilerin birkaç milletvekili ile meclise girmesi mümkün olacak.
Böyle bir durumda, Türkiye’nin parti sistemi iki bloklu olsa bile, sistem parçalı bir parti yapısının oluşmasına zemin hazırlayacak.
Bu tip olumsuzlukları önlemenin yolu, ittifak içinde kurumsal yapıları ile seçimlere giden partilerin milletvekili çıkarabilmesi için bir “taban barajı”nın konulmasıdır. Taban barajı olarak tüm Türkiye’de en az yüzde 2 ya da 3 oranında oy alma zorunluluğunun getirilmesi durumunda, sistemde çok küçük partilerin gücünün ötesinde siyaseti şekillendirmesi engellenebilir. Böylece, seçmenin stratejik oy verme davranışı da tekrar sağlandığı için, sistemde büyük partilerin etrafında bir birleşme olacaktır.
[Türkiye, 8 Mart 2018]