Doğu Akdeniz'de krizin zirveye ulaştığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Her şey yeni başlıyor. Bir anda düğümlenip bir anda çözülecek bir mesele gibi görmemek lazım. Belki de uzun yıllar sürecek sancılı bir sürecin içine giriyoruz. Bu esnada inişler çıkışlar olacak. Gerilimler yükselecek düşecek. Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimlerin özel konu başlıkları zaman zaman değişiklik gösterecek. Yeni yeni konular açılacak. Bunların çoğu kapatılmadan yenilerine geçiş yapılacak.
Bu tür krizli zamanlarda hemen kısa vadede çözüm aramak insan olmanın bir özelliği sanırım.
Uzun vadeli gerilimler yorucu olduğundan hepimizin beklentilerine uygun bir sona erişmek gibi bir umudu olması şaşırtıcı değil. Ama dünya siyaseti maalesef buna uygun işlemiyor.
Kısaca Suriye örneğine baktığınızda neyi kast ettiğimiz çok açık bir biçimde görülebilir. Her seferinde Suriye iç savaşı yeni evrelere girdi. Kimi zaman tıkandı. Kimi zaman hızlandı. Kimi zaman kayıplar yaşadık. Kimi zaman kazançlı çıktık. Bugün hala bulunduğumuz noktadan sürecin ne tarafa evrileceğine dair basit sonuçlar öngörmek çok mümkün değil. Herkes aldığı pozisyonu korumanın peşinde. Tüm Suriye'yi etkileyecek yeni gelişmeler olmadığı müddetçe de ciddi bir dönüşüm yaşanması beklenmiyor. Ama Suriye iç savaşının sonuçlanmadığını ve yakın zamanda da böylesi bir sonuç görünmediğini biliyoruz.
Doğu Akdeniz çok daha karmaşık bir duruma işaret ediyor. Evet Türkiye'nin asıl uğraşması gereken aktör Yunanistan. Fakat bu bölgede ilgilenmek zorunda olacağımız Mısır, İsrail ve diğerleri gibi aktörler de var. Bunlar arasındaki ilişkilerin yönetilmesi gerekecek. Meseleyi bütün bunlardan soyutlayıp sadece Yunanistan ve Türkiye arasındaki kısma baksanız bile Yunanistan'a elinden geldiğince destek vermeye çalışacak bir Avrupalı ülkeler grubu var.
Bütün halinde olmasa da bu ülkeleri de hesaba katmak durumunda kalabiliriz. Dahası Amerika'nın seçimlerden sonra dünya siyasetine dair nasıl bir pozisyon alacağı da çok net değil. Ve yakın dönemde bunların hepsi önümüze gelecek.
En önemlisi Yunanistan'ın bu kriz esnasında nasıl bir karar alma yöntemi izleyeceğini ve gerilimi nerelere kadar tırmandırabileceğini de uzun uzun düşünmek lazım. Mesela gerilim Doğu Akdeniz'de mi kısıtlı kalacak? Yoksa Miçotakis'in ima ettiği gibi Ege'deki kıta sahanlığı meseleleri de mi devreye girecek? Batı Trakya konusu ne zaman açılacak? Yunanistan adaları silahlandırmaya devam ettikçe Türkiye'nin cevabı nasıl olacak?
Bütün bu başlıkları tek tek ele alıp her bir Yunan eylemine karşı kriz yönetim sürecinde ne tür tepkiler ortaya konulacağını adım adım hesaplamak gerek. Mesela bir Yunan gemisi Türk gemilerine füze atışı gibi provokasyonlara karıştığında Türkiye misillemeyi nerede ve nasıl yapacak? İt dalaşı sayısında artış bekliyor muyuz? Navtex ilanlarının bir adım ötesi ne olabilir? Silahlandırılmış adalara yönelik blokaj süreçleri başlatılabilir mi? Bütün bu ve benzeri konulara dair standart operasyon prosedürlerini hazırlamak gerekecek. Hem caydırıcılık hem de iyi bir savunma stratejisi için Türkiye'nin farklı senaryoları derinlemesine incelemesi bu uzun soluklu kriz sürecini yönetmenin en önemli parçasıdır.
[Sabah, 1 Eylül 2020].